Türkiye’nin ilk Palyaçosu ünvanına sahipti…
O, “Palyaço Yakup”tu ve bir efsaneydi…
Hiç kimse ile kıyas edilemez, bir dürüstlük ve sanat abidesiydi.
O, Gökçeada’nın “ağabeyi”, “amcası”, “dedesi”ydi…
O muhteşem insan Yakup Topçuoğlu, ne yazık ki 94 yaşında bu dünyadan ayrılarak sevenlerine veda etti.
Ve; bu kez son gösterisinde herkesi ağlatarak çıktı yolculuğuna…
Dile kolay tam 70 yıl…
Çocuklar büyükler herkesi, kendine özgü hareketleri, konuşmaları ve üslubuyla hem güldürür hem de düşündürürdü.
Gösterilerini mesajlarla bitirirdi. Güncel konuları ele alır, onları büyük bir yetenekle dramatize ederek sunar, ardından hemen mizah haline getirip güldürürdü. Kimseyi kırmadan tatlı tatlı eleştiriler yapar ve sonunda yüzlerde gülümseme gönüllerde kalıcı sevgi, akıllarda da bir çok soru işareti olan düşünceler bırakırdı, üstat Palyaço Yakup…
***
Yakup Abi, 35 yıl işlettiği pansiyon-restoranına hep davet ederdi, bir türlü kısmet olmuyor, gidemiyordum. Hatta 4 yıl önce, bir gün telefonla arayıp sitem etmiş; “bir türlü gelemedin, yahu birkaç gün gel de hasret giderelim. Yakında pansiyonu satacağım. Zaten rahatsızlandım, hastanede zatürre tedavisi gördüm, yoruldum artık evde oturmak istiyorum” demişti.
Ama yine kısmet olup da pansiyonuna gidememiştim. Tabi bu arada bir süre sonra Yakup Abi, pansiyonunu sattı. Evine çekildi, uzun yılların verdiği yorgunluğu dinlenerek atmaya çalışıyordu.
Zaman zaman yine telefonla görüşüyorduk. Ben de kendisine bir belgesel yapmayı teklif ettim. Bir kameraman arkadaşımla gelip, çekimler yapabileceğimizi söylemiştim. Ancak, sağlığı konusunda endişeliydi, biraz toparlanınca arayacağını söylemişti.
Aradan birkaç gün sonra arayıp, belgeselden vazgeçtiğini beni görmek istediğini, mutlaka beklediğini söyledi. Bundan yaklaşık altı ay önce Ağustos ayında birkaç günlüğüne de olsa kendisini eşimle birlikte ziyaret edeceğimizi ilettim. Çok memnun oldu.
Otobüsle Eceabat’a, oradan feribotla Gökçeada’ya ulaştık ve iskeleden de bir taksiyle evine gittik. 40 yıl sonra buluşabildik Yakup Abi’yle, eşi Vildan Hanımla da ilk kez tanıştık.
İyi olmuştu, hem Yakup Abi ile yılların hasretini gidermiş hem bizim için de iyi bir hava değişikliği olmuştu. Birkaç gece kalıp döndük..
Ancak, bu ziyaretin son ziyaret olacağını, Yakup Abiyi son kez göreceğimi tahmin edemezdim ne yazık ki…
***
Evinin bütün duvarları kendisinin yaptığı tablolarla dolu, yaklaşık 100 civarında serbest çalıştığı resimler asılı... En önemli resimlerinden birisi de, Fener-Rum Patriği Bartelomeos’un portresidir.
Zaten kendisini tanıyanlar, “on parmağında on marifet” olarak Yakup Abiyi bilirler.. Türkiye de ilk palyaçoluğunun yanısıra, boksörlüğü, balıkadamlığı, heykeltraşlığı, güreşçiliği, ressamlığı ve müzisyenliği de profesyonel olarak yaptığını çok iyi bilirler.
Gazeteciliğim refleks olarak beni haber yapmaya itti ve kendisiyle kısa bir görüntülü röportaj yapmaya karar verdim. Cep telefonumla çekime başladım. Kendisini tanıtarak başladığı sözlerini, “dünyanın balansının bozulduğunu” belirterek, “arabanın tekeri bir balansı varsa dünyanın da bir balansı var. Ama bizler insan olarak Allah’ın yarattığı yemyeşil dünyamızı, yakarak, yıkarak, betonlaştırarak, dere kenarlarına ev yaparak, ağaçları keserek balans ayarını biz bozduk” demişti. Çok da haklıydı.. Bir sanatçı ruhuyla o da dünyamızın gidişinden memnun olmadığından yakınmıştı.
Daha önceki yazımda Yakup Abinin müzisyen yönünü bahsetmiş , hatta belki de dünyada denenmemiş kendi buluşu bir müzik aletini anlatmıştım ama yine bahsetmemde yarar var. Zira, onunla da tanınır Yakup Abi… Bu bir odun testeresidir… Oturup bacakları arasına sıkıştırdığı ve sol tarafa eğip doğrulttuğu ve sesleri bulmak için bu hareketi birkaç kez tekrar yapıp testerenin dişsiz tarafından keman yayı ile melodiler çalması.. Adeta bir ıslık sesini andıran bu sesle her melodi çalınabiliyor.
23 Şubat Çarşamba günü ani bir kalp krizi nedeniyle kaybettik kendisini..
Yakup abinin özünde dürüstlük ve dostluk hakimdi.. Kimseyi kırmazdı, bütün insanlar aynı idi onun için, kimseyi ayırmazdı. Sıkıntıları dertleri olanlara elinden geldiğince yardım etmekten kaçınmazdı. Hep sıcak kanlı, hep güler yüzlü ve son derece mütevazıydı.
Gökçeada’da 7’den 70’e o kadar seviliyordu ki, Belediye Meclisi kararıyla, evinin bulunduğu sokağa, “Palyaço Yakup Sokağı” adını verdiler..
Zaten Yakup Abi’nin adresini aramaya hiç gerek olmazdı. Zira, Gökçeada’lı “Palyaço Yakup” diye kime sorulsa hemen evini gösterirler, bu arada sadece adı yazılı olan mektup, kargo ne gönderilirse kendisine ulaşır…
Gökçeada Kent Müzesi’nde “Palyaço Yakup” köşesinin bulunması zaten kendisini sonsuza kadar yaşatacaktır.
Palyaço Yakup, sanatı ve her yönüyle ama özellikle insan olarak
Türkiye’nin bir efsanesiydi…
Kendisini anlatmak, hiçbir zaman sayfalara, kitaplara sığmaz bence…
Ama büyük bir değeri yitirdik, bu gerçek…
Yakup Abimize; Allah’tan rahmet, eşi Vildan Hanıma, ailesine Gökçeadalılar’a ve sevenlerine başsağlığı diliyorum..
Işıklar içinde uyusun…
NOT: Yakup Topçuoğlu ile yaptığım haber-röportajı yayınladıkları için Turizm Günlüğü Sitesi ile Tele1 sitesi yetkililerine teşekkür ederim.