Birinci Dünya Savaşı’nın bittiği yıllar… Kıbrıs’ın Magosa kentinde, Arnavut Mahallesi’nde yaşamaktadır Arap Mahmut…
Mahmut’un küçük oğlu Arap Ali ele avuca sığmayan, tuttuğunu koparan bir delikanlıdır. Hovardalıkta da kimsenin boy ölçüşemediği ve yemeğe, içmeğe meraklı olan Arap Ali’ye Leymosun(Limasol)'un sokaklarında yürüdüğünde, ona herkes dikkatli yaklaşmaktadır.Yüreği insan sevgisi ile dolu olan Arap Ali, daima haklının yanında yer alır.
Meyhane muhabbetlerini çok seven Arap Ali’nin cebinde hiç para bulunmaz. Elinde avucunda ne varsa “arkadaşları ile” bölüşmeyi sever. Genellikle meyhanelere müdavim olduğu için ailesinden para alır.
Yine para istediği bir gün annesinin “artık yeter” diyerek tepki göstermesi üzerine, Arap Ali kız kardeşinin boğazını sıkıp öldürmekle tehdit etmesiyle, çaresiz kalan annesi mecburen parayı verir. Arap Ali'nin, çok sevdiği kız kardeşine asla zarar verme niyeti yoktur.
Arap Ali bir gün Poli köyüne gider, dolaşırken “ayakla taş” oynayan bir kıza gözleri takılır. Bu kızın, yeşil ve kumral olan saçları Arap Ali’nin gönlüne ışık saçar. O anda kalbinin heyecanlanla çarpmasıyla çok genç yaştaki Seniha’yı kendisine eş yapmak için annesine koşar ve Seniha hemen istenir, ardından güzel bir düğünle dünya evine girerler.
***
Arnavut Mahallesi, mahalleler arasında tanınmış bir mahalledir... Çünkü, sakinlerin çoğu kavgacı ve ağızlarından küfür eksik olmayan kişilerdir. Arap Ali ise sadece bu mahallenin değil, bütün Leymos’un kabadayısı olarak tanınır. Yolda yürürken, kimse yan gözle bile bakamaz, her an bela arayan bir kişi görünümündedir. Ancak, daima haklının yanında yer aldığından kimin ne sorunu varsa Arap Ali’ye gelir.
Bu arada Ali, evlenmesine rağmen kendi zevklerinden, meyhane muhabbetleri gibi alışkanlıklarından vaz geçemez. Nasıl olsa ailesi Seniha’ya iki gözü gibi bakmaktadır. Arap
Ali bir gece yine bir meyhanede konyağını yavaş yavaş zevkine vara vara yudumlamaktadır..Tam o sırada meyhaneye kendisi gibi sert görünümlü ve aynı zamanda boksör olan bir kabadayı girer..
Adam içeride olduğunu farkettiği Arap Ali’ye sataşmaya başlar. Duyduğu laflara çok kızan Arap Ali; “Bana sakın bulaşma, pişman olursun” diye karşılık veririr. Fakat kabadayı bunun üzerine daha ağır konuşmaya başlar.
Arap Ali buna fırsat vermeden, masadaki bıçağı kaptığı gibi mekanda bulunanların şaşkın bakışları arasında, boksörün kendisine vurmak için havaya kaldırdığı eline saplar. Ne olduğunu anlayamayan boksör elinden büyük yara alır, bu olaydan sonra kavga da sona erer. Yaralanan boksör bir daha Arap Ali’ye bulaşmaz ve üstelik her yerde kendisinden övgüyle bahseder.
Haksızlıklara karşı göğsünü geren Ali, kadınlara karşı hassastır.
Zira, herhangi bir kadın kocasından dayak yiyecek olsa, soluğu Arap Ali’nin yanında alır ve dayaktan kurtulur.
***
Ali de babası ve amcası gibi limanda hamal olarak çalışır. Güçlü kolları ve çevik vücudu ile işini iyi yapan genç adam, babası gibi hamal başı olur.
Arkadaş canlısı ve daima haklının yanında olan Ali, bir gün yevmiyesini almak için herkes gibi sıraya girer. İskele başında masa kuran patron, işçilere paralarını dağıtmaktadır. Ali de diğer işçiler de parasını alır.
İşçilerle yürürken bir kaç gencin paralarını eksik almasından şikayet ettiklerini duyar. Gençlerden meseleyi öğrenen Arap Ali onlara beklemelerini söyler.
Hemen parayı dağıtan patronun yanına giderek bunun nedenini sorar ve “Sen paranı tamam almadın mı Ali?” diyerek tepki gösterir. Ali ısrarla, “Onlar da benim gibi sabahtan akşama kadar çalıştılar. Haklarını vermen lazım” diye çıkışır.
Arap Ali’nin kim ve ne olduğunu bilen adam paranın verdiği güçle; “Senin kabadayılığın burada sökmez Ali, çekip git başımdan” diye cevap verince,Ali işverinin suratına öyle bir yumruk atar ki, paralar ve evraklar masa ile birlikte iskeleden denize dökülür. Olay polise intikal ettiği gibi hakkında dava açılarak hapse mahkum olup cezaevine girer.
Ali birkaç ay yattıktan sonra tahliye olur ve evine döner ama Arap Ali, patrona hesap sormak için zaman kollar. Leymos’un fırtınalı bir gecesinde yağmurluğunu ve çizmelerini giyererek limana giden Ali, gece geç bir saatte bir takanın altındaki tıpayı çekip ve bağlı olduğu demiri serbest bırakarak tekneyi batırır.
Fırtınanın dindiği, güneşin parladığı yeni bir gün başlamıştır Ali de işine gider.
Fakat herkeste bir telaş ve iskelede bir koşuşturma vardır. Patron ise çok kızgın, sağa sola küfürler sallayıp bunu kimin yaptığını sormaktadır.
Bu işi Arap Ali’den başka kimsenin yapamayacağını herkes tahmin etmektedir. Zaten Arap Ali de inkar etmeyip, işverene yaklaşarak kulağına;
“Ben yaptım. Ama ispat edebilirsen et bakalım. İstersen polis çağır” diye fısıldar.
Arap Ali ile başa çıkamayacağını anlayan patron, bütün teknelere hasar verebilir düşüncesiyle Ali’ye bulaşmaktan vazgeçer.
***
Takvimler 1943’ü gösterirken, Alman harbi başlamış İngiliz’ler tetikte, her yerde silahlı İngiliz askerleri dolaşmaktadır...
İngiliz askerleri Kıbrıs’ın her köşesinde adım adım yer almaktadır, Arap Ali işi gereği limandan limana gitmekte, her gittiği limanda ise meyhanelere uğramaktadır.
Yine böyle bir gece, Arap Ali işini bitirip gittiği meyhanelerden birisinde İngiliz askerleri de yiyip içmektedirler. . Ama, kimsenin yan bakmaya cesaret dahi edemediği Arap Ali’ye ilk kez İngiliz askerleri bakıp bakıp dururlar ancak, buna dayanamayan Ali, askerlere saldırıp yumrukları askerleri perişan eder.
Gece saatler ilerlerken alkolü fazla kaçıran Ali, evine gitmek üzere dışarı çıkar. Ancak İngiliz askerleri meyhane dışında Ali’ye pusu kurmuş, onu beklemektedirler ve dışarı çıkar çıkmaz İngiliz askerleri Ali’nin üstüne çullanır. Bunu gören Arap Ali toparlanmaya çalışarak, dövüşmeye başlar. İşte tam o sırada aniden bir süngü saplanır sırtına. Hepsi birden arka arkaya süngülemeye başlarlar Ali’yi..Yedinci süngü darbesiyle yere yığılır ve öylece kalır Arap Ali..
İngiliz askerleri bununla da yetinmeyip, arabaları ile üstünden geçip ölüsünü de havaalanı yakınlarına götürüp atarlar.
Acı haber, Arnavut Mahallesi Mescit Sokağına hemen ulaşır. Kimse Arap Ali’nin ölümüne inanamaz. Geride üç çocuğunu ve sevdiği kadını bırakan Arap Ali’nin ölümü herkesi yasa boğar. Annesi Hatice de dayanamayıp kısa bir süre sonra vefat eder.
Babası Arap Mahmut, bu büyük acıya dayanamayıp eşi Hatice’nin ardından o da hayata veda eder. Arap Ali’nin ölümü sadece Leymosun(Limasol)’da değil, tüm adada herkesi üzüntüye boğar..Onun yiğitliği, fakirden ve haklıdan yana yaptıkları daima anlatılır.
Bedeni İngiliz süngüleriyle delik deşik olan Arap Ali’nin akan kanı, bir direnişin türküsüne dönüşür ve “UYAN ALİM UYAN” dizelerinin yer aldığı ünlü, “MAGUSA LİMANI” türküsü bir ağıta dönüşüp, o günden günümüze kadar dillerde dolaştığı gibi, sonsuza kadar da söylenecek…
Söz ve müziği Anonim olan türküye, Selda Bağcan da bir albümünde yer vermişti.
“Mağusa limanı limandır liman (aman aman)
Beni öldürende yoktur din iman
Uyan Alim uyan
Uyanmaz oldun
Yedi bıçak yarasına
Dayanmaz oldun
İskeleden çıktım yan basa basa (aman aman)
Mağusa’ya vardım gan kusa kusa
Uyan Alim uyan
Uyanmaz oldun
Yedi bıçak yarasına
Dayanmaz oldun
Ölür oldum hey hey bak neler oldu (aman aman)
Elbiselerim de gan ila doldu
Uyan Alim uyan
Uyanmaz oldun
Yedi bıçak yarasına
Dayanmaz oldun
Ma(ğ)usa Limanı’ndan aldılar beni (aman aman)
Üç mil uzağına attılar beni
Kafir İngilizler vurdular beni
Uyan Alim uyan
Uyanmaz oldun
Yedi bıçak yarasına
Dayanmaz oldun”