Değerli okuyucular,
Bu kez müzik veya basın medya konularını aktarmak yerine gündemimizde bir numara olan “koronavirüs” ile geçmişte meydana gelen salgın hastalıkların küresel olarak yayılması ile ilgili bir araştırma yapmaya karar verdim.
Yaptığım araştırmalar bazı noktalar ortaya çıkardı ki, bunlar da yıllardır bilim insanlarının halen devam eden çalışmaları olduğudur.
Bu noktalar; yazımın başlığını oluşturan, Haarp(Yüksek Frekanslı Aktif Aurorasal Araştırma Programı), Chemtrails(Kimyasal izler) ile Küresel Isınma sonucu doğanın dengesinin bozulmasıyla salgın hastalıkların bağlantısı var mı?..
Bu sorunun cevabını hep birlikte bulmaya çalışalım…
Aylardır dünya geneline yayılarak onlarca insanın hayatına mal olan Covid-19 virüsünün hızlı yayılma kapasitesi, devlet gücü ve teknoloji açısından devletleri önlem alamadan yakaladı.
Bu arada tarihteki salgın hastalıklara bir göz atarsak, 1347 -1351 yıllarından yaklaşık 200 milyon can alıp Avrupa’da çok ciddi sosyal, ekonomik ve siyasi sonuçlar yaratan Kara Veba Salgını bunun en net örneklerinden. 1351 sonrası Kolera pandemisi, yeniden Veba, Sarı Humma, Rus ve İspanyol Gripleri’nin ardından 1981’de ortaya çıkan ve 35 milyon civarında hayata mal olan Hıv/Aids, 2002-2003 arası Sars, 2008’de Domuz Gribi, Ebola ve Mers virüsleri derken 2019 yılında başgösteren Coronavirüs (Covid-19) ile dünya ve ülkemiz yeniden sarsıldı. Ancak COVID-19’un bu ölümcül ve yayılma hızıyla devam ettiği takdirde son yıllarda karşılaşılan salgınların hepsini etki açısından geçmesi çok muhtemel gözüküyor.
***
Yazımın başlığında yer alan ve Yüksek Frekanslı Aktif Aurorasal Araştırma Programı adıyla bilinen (High Frequency Active Auroral Research Program)'ın baş harflerinden oluşan, kısaca HAARP adı verilen çalışma ABD deniz Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri Alaska eyaletinin en büyük üniversitesi Alaska Fair Banks ve Defansif İleriAraşrıtma Projeleri Ajansı(DARPA) tarafından iyonosferin özelliklerini ve davranışlarını araştırmak üzere Alaska'da yapıldığı ileri sürülen çalışma.
Alaska'da kurulu HAARP İstasyonu 1993 yılında faaliyete geçmiş olup şu an aktif olan IRI (İyonosferik Araştırma Aracı) 2007 yılında tamamlandı. İddia edildiği üzere HAARP'ın amacı iyonosferi analiz ederek radyo iletişim, izleme ve navigasyon için teknolojik iyileştirme potansiyelini araştırmak.
HAARP programı Alaska Goskana bölgesinde Amerikan Hava Kuvvetlerine ait bir arazi üzerinde yer alan ve büyük, yarı-arktik bir tesis olan Araştırma İstasyonu’nu işletmektedir. Bu istasyondaki en önemli ve en meşhur cihaz IRI'dır. Bu cihaz yüksek frekans bandında çalışan yüksek güçlü bir redyo vericisidir. IRI ile iyonosferin limitli bir bölgesi uyarılabilir. VHF ve UHS radarı,( iyonosferik ses cihazı), gibi diğer aletler IRI tarafından uyarılan bölgedeki fiziksel süreçlerin incelenmesi için kullanılır. IRI ile iyonosferi anten gibi kullanarak düşük frekanslı elektromanyetik dalgalar yaratılabilir ve zayıf kuzey ışıkları (aurora) benzeri parlamalar elde etmek mümkün.
HAARP projesi iklim kontrol silahı olması ve yapay deprem, zihin kontrolü yaratabilmesi gibi birçok koplo teorisine konu oldu.
Bir kısım bilim insanları ve eleştirmenler tarafından bu iddiaların eksik veya hatalı bilgiye dayandığı, iddiaların tesisin kabiliyetlerinin çok üzerinde olduğu ve doğa biliminin kapsamını aştığı iddia edildi. Hatta bazı bilim insanları; “her ne kadar HAARP'ın yaydığı radyasyon çok büyük de olsa, bir şimşeğin gücü ile kıyaslandığında çok küçüktür ve tüm dünyada saniyede 50 ila 100 şimşek çakmaktadır, HAARP'ın yoğunluğu çok küçük" yönünde açıklamalar yaptı.
***
Öte yandan, Chemtrails(kimyasal izler) diye bilinen ve uçakların gökyüzünde uzun süre bıraktıkları izlerde kimyevi veya biyolojik madde olduğuna ilişkin teoriler ortaya atıldı.. Bu teoriye inananlar, normal jet duman izlerinin nispeten çabuk yok olduğunu, bu şekilde yok olmayan izlerinse ilave maddeleri içerdiğini iddia ettiler..
İzler, sadece normal su tabanlı yoğunlaşma izleri olup rutin olarak yüksekten uçan uçaklarca belli atmosferik şartlar altında bırakılıyor.
Dünya'nın her tarafındaki bilim insanları ve hükûmet yetkilileri, sözde kimyevî izlerin aslında normal duman izleri olduğunu defalarca teyit etti.
Chemtrail kelimesi, "condensation trail" kelimelerinden "chemical" (kimyevî) ve "trail" (iz) kelimelerinin kaynaşmasıyla türetilmiştir. Bu teoriye inananlar, iddia edilen kimyevî püskürtmenin sebebinin Güneş radyasyonunu kontrol etmek, psikolojik manipülasyon, nüfus kontrolü, hava durumunu değiştirme, biyolojik veya kimyevi savaş olabileceğini ve bu izlerin teneffüs hastalıkları ve başka sağlık problemlerine sebebiyet verdiğini öne sürerler.
8 ile16 kilometre yükseklikte meydana gelen izlerin bu yüksekliklerde hangi kimyevî madde olursa olsun püskürtülürse bir zarar vermeden dağılıp yüzlerce kilometre uzağa düşer veya yere inmeden boyok olur iddialarına karşılık; içerdiği nano partiküllerin Doğa'ya ve canlılara büyük zararlar verdiği iddia edilmektedir.
Bilim insanları ve federal kurumlar, chemtrail'lerin varlığını devamlı reddederek izlerin sadece kalıcı yoğunlaşma izleri olduğunu ifade ettiler. Chemtrail teorisinin muhtelif sürümleri İnternet üzerinden ve radyo programları ile yayılmıştır. . 2011'de ABD, Birleşik Krallık ve Kanada'da yapılan bir çalışmaya göre insanların yüzde 2,6'sı tamamen, yüzde 14'ü kısmen teorisiye inanmaktadır.
Chemtrail teorisini savunanlar, Chemtrail'lerin yoğunlaşma izlerinden havada uzun kalmasıyla anlaşıldığını belirterek chemtrail'lerin uçaklarca bırakılan ve havada yarım gün kadar kalan veya Sirrüs benzeri bir buluta dönüşen izler olduğunu ileri sürerler.
1995'ten sonra yoğuşma izlerinin farklı bir kimyasal bileşimi olduğunu ve gökyüzünde daha uzun kaldıkları da iddia edildi. Bâzı kaynaklarda kimyevî maddelerin Baryum ve Alüminyum tuzları, polimer elyafları, Toryum veya Silisyum Karbür olduğu ifade edilir. Uçuş testi amacıyla yolcu bölmesine yerleştirilmiş varillerin aerosol ilaçlama sistemleri olduğu öne sürülmüştür.
Atmosfer bilimcilerinin araştırmalarına göre yoğunlaşma izlerinin saatlerce havada görünmesi normal olduğu gibi onların sirüs bulutlarına dönüşmesi de onların normal karakteristiği olarak görülüyor. Yoğunlaşma izlerindeki muhtelif ebatlardaki buz kristalleri farklı hızlarla yere doğru düştüklerinden yoğunlaşma izleri dikey olarak yayılır.
Atmosfer uzmanları chemtrail'lerin mevcut olmadığını, onlara atfedilen özelliklerin sadece yoğunlaşma izlerinin Güneş ışığı, sıcaklık, dikey ve yatay Wind Shear'ler(rüzgar etkisi) ve uçakların irtifalarındaki değişik nem oranlarından dolayı farklı şekiller alan izlerin özellikleri olduğunu söylerler.
***
Dünya genelinde insan faaliyetinden kaynaklı küresel iklim değişikliğini sınırlandırmak üzere fikir birliği mevcut. Bu kapsamda bu artışın 2 derecede tutulması hedefleniyor. Ancak sera gazı ve gaz emisyonunun azaltılması kapsamında yapılan girişimler günümüze kadar pek başarılı olmadı.
Bu durum, daha çok “sera gazı etkisi” olarak bilinen ve atmosferde oluşan karbondioksit örtüsünden kaynaklı olup, dünyaya gelen güneş ışınlarının yerkürede hapsolması ile sonuçlanıyor. Bir başka değerlendirmeye göre ise buzullar içerisinde hapsolan metan gazının, erime ile birlikte çözülerek atmosfere salınacak ve bu durumun ısınmayı hızlandırabilecek. Ayrıca Alaska’daki mevcut kaynakların çıkarılmasından oluşacak salınımın küresel sera gazı etkisini de arttıracağı tahmin ediliyor. IPCC’nin (Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli) yayınladığı rapora göre, aynı hızla atmosfere sera gazı salınımı devam ederse, 2100 yılına kadar sıcaklıklar 2–3,7 derece artabilir. Bu da küresel ölçekte çok daha sık ve şiddetli meteorolojik olaylar, kuraklık, birçok canlının neslinin tükenmesi anlamına geliyor.
***
İşte bu tür faaliyet ve araştırmalarla ya da adına ne denirse denilsin “doğanın dengesi”nin bozulduğu ortada..
Peki; doğanın dengesi bozulursa, insanların ve tüm canlıların dengesi ne hale gelir o zaman. Her türlü müsibet yakamıza yapışmaz mı? Salgın hastalıklar başgöstermez mi? diye düşünürken sorulması gereken bence en önemli soru:
“Doğa en sonunda intikamını alır mı?”
Ne dersiniz?
Hoşçakalın.