Değerli okurlar,
Bir arkadaşım geçenlerde “İstanbul Boğazı’nı yürüyerek geçen adam”la ilgili notlar paylaşmıştı. Değerli kardeşim Muzaffer Bilgen’in gönderdiği bilgiler ışığında yaptığım araştırma, çok az bilinen ve deniz subayı olan Atilla Hülagü’nün hikayesini ortaya çıkardı.
***
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Gölcük Deniz Üssü’nde görevli Yüzbaşı Atilla Hülagü…
Yenilikçiliğe çok açık, keşfetmeye ve buluş ortaya koymaya meraklı bir yapıya sahiptir.
Hatta, İstanbul Boğazı’nı yürüyerek geçme fikrine de, ünlü İtalyan ressam Leonardo Da Vinci’nin tasarladığı bir ayakkabı modelinden esinlenir..
Hülagü, 30 yaşında Yarbay rütbesiyle emekli olduktan sonra 1961 yılında “Boğazı yürüyerek geçmek” fikrini geliştirip hayata geçirmeyi planlar.
Yaptırdığı özel ayakkabılarla İstanbul Boğazı’nı tam 56 dakikada yürüyerek geçen ilk ve son insan olacaktır Atilla Hülagü.
Hülagü aynı zamanda, ulu önder Atatürk'ün naaşı taşınırken önde nöbet tutan askerlerden de biriydi
Leonardo Da Vinci’nin tasarladığı ayakkabı modeli
Floransa'nın ünlü ailelerinden “Medicis”lerin kızı “Catherine de Medicis” bir dükle evlenecekti. Ancak “Catherine”; ufak tefek bir kızdı ve uzun boylu görünmesi ve davetlilerin kendisini görebilmesi için bir çözüm aranırken, çareyi Rönesans döneminin en önemli ressamlarından “Leonardo da Vinci” buldu. Onun için bir topuklu ayakkabı tasarladı. 14 yaşındaki “Catherine de Medicis” kendi düğününde, 5 santimetre uzunluğunda bir topuklu ayakkabı giydi. Catherine'nin görünüşünden etkilenen kadınlar ise onu taklit etmeye başladı.
Zamanla topuklu ayakkabı büyük örnek halini aldı. Daha sonra, Fransa Kralı “14’ncü Louis” de bazı tasarılar sonucu geliştirdiği, “Louis topuklar”, hem kadınlar hem de erkekler arasında popüler hale geldi. Ve böylece Vinci sayesinde ayakkabı icat edilmiş oldu. Vinci suda yürüyen insanları da tablolarında tasvir etmişti.
Boğazı yürüyerek geçmek
İşte; “Vinci”nin tablolarından etkilenen Atilla Hülagü’de, “İstanbul Boğazı’nı yürüyerek geçmek” fikri oluştu. Kafasına öyle bir yer etti ki bu fikrini mutlaka hayata geçirmeliydi.
O bir askerdi ama her zaman buluşlara yönelik çok büyük fikirleri olan, bu fikirleriyle çığır açacak atılımlar yapmayı hedefleyen bir askerdi.
Bunun için çalışmaya koyuldu Hülagü. Eşiyle birlikte tarihte denenmiş fakat başarıya bir türlü ulaşamamış bu fikri hayata geçirmek istiyordu.
Tam 2 yıl boyunca titiz bir biçimde çalıştılar. Öyle sadece suyun yüzeyinde durabilecek iki parça yeterli değildi, fizik kanunlarına sırtını yaslaması gerekiyordu. Bu yüzden de üç fizik kanununu göz önüne alarak bir taslak ortaya çıkardı. Tabii Arşimed'in denge ve direnç esaslarını da dikkate almıştı.
Projeye göre Hülagü’nün; 90 metrekare teneke, 50 gram lehim, iki küçük bez parçası, 3 metre lastik ve 1 metrekare alüminyum plakaya ihtiyacı vardı.
Atilla Hülagü’nün su üstünde yürümek için , 1 metre 45 santimetre uzunluğunda ve 25 santimetre yüksekliğinde tenekeler ve saçların lehimlenmesiyle ayakkabıları özel tasarlandı.
“İçi boş gemi gibi ayakkabı!..”
Yaptırmak istediği “ayakkabı”nın şeklini ise Atilla Hülagü şöyle tarif eder:
“İçi boş, gemi gibi iki ayakkabı. Ayak sokmak için iki deliği olacak. Alüminyum plaka 20'ye bölünecek ve 10 parçasını birinin 10 parçası da ötekinin altına dizilecek…”
İstediği gibi olur, ayakkabıda alüminyum plakaların görevi, yürüyüşü kolaylaştıracak olmasıdır. “Padıl” denilen plakaların özelliği ise, suyla temas ederek basılmasıyla açılması, yukarı çekilince kapanmasıdır…
İstediği özellikteki ayakkabıyı hazırlayan Hülagü, Beylerbeyi'nde Astsubay Hazırlama Okulu'nun havuzunda denemelere başlar.
Fakat; yaptığı tüm hesaplamalara rağmen, suyun üzerinde hareket edebilmek ise öyle kolay değildir. Ancak, pes etmeden uzun uzun denemeler yapmayı sürdürür.
Bu arada Yzb. Hülagü, Boğazın hangi iki noktası arasında yürüyeceğini belirlemek üzere denemelere başlar, 7’nci denemesinde ise artık hazır hale geldiğine inanarak “tarihi deniz üstü yürüyüşünü” gerçekleştirmeye karar verir.
Bu arada, Boğazın herhangi bir noktası yerine en dar noktasından karşıya geçerek, planın daha kolay uygulanacağını farkeder.
Atilla Hülagü böylece, Boğaz'ın en dar yerini 740 metre olarak hesaplarken, akıntının engel olma olasılığını da düşünerek, yürüyüşün yaklaşık 2 bin metre üzerine çıkabileceğini de göz önüne alır.
Bu hesaba göre başarılı olacağını düşünürken, çok sayıda meraklının önünde yaptığı ilk iki denemesi başarısız olur.
Ancak, İstanbul Boğaz’daki şiddetli akıntı planın uygulamasını engelleyip denemenin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açmıştır.
Hülagü, yine çok sayıda insanın meraklı bakışları arasında planını yeniden denemeye koyulur ve Baltalimanı'ndan itibaren tarihi yürüyüşüne başlar.
Yaptığı doğru hesaplamalara göre, akıntının tersi yönünde yani Kuzeye doğru başlattığı 2 kilometre 200 metrelik yürüyüşünü başarıyla tamamlayıp Küçüksu'ya ulaşır.
Hülagü, bu inanılmaz yürüyüşü, 4 bin 452 adım da yani tam 56 dakikada tamamlamıştır.
Bu başarı Atilla Hülagü'nün dünya tarihine “suyun üzerinde yürüyen ilk insan” olarak adını yazdırmasıyla sonuçlanır.
Bu buluşunu kısa süreli bir şov için planlamadığını belirten Hülagü, projesinin denizcilikte kullanılabileceğini de kuvvetle savunur.
Deniz Piyadelerine büyük fayda ve yarar sağlayacağını vurgulayan Atilla Hülagü, ısrarla devletin bu projeyi desteklemesi gerektiğini düşünürken, ne yazık ki tezi ilgi görmez.
Atilla Hülagü İstanbul Boğaz'ından sonra, Cebelitarık Boğazını 30 bin 354 adımda ve 6,5 saatte geçebileceğini hesaplar. Ayrıca Manş Denizi’ni de yürüyerek geçmeyi hedefler.
Hayalini gerçekleştirmesine fırsat bulamayan bu değerli insan 1982 yılında aramızdan ayrılır ama, “İstanbul Boğazı’nı ilk ve son defa yürüyerek geçen adam “olarak tarih sayfalarında yerini alır.
***
Şair ve yazar Sunay Akın, hikayesiyle gurur veren mucit denizci Atilla Hülagü'nün heykelini yapma fikrini ortaya atar.
Akın, Kopenhag'da Hans Christian Andersen’in “Küçük Deniz Kızı” masalından yapılmış bir heykel olduğunu ve Kopenhag'ın simgesinin artık bu deniz kızı olduğunu belirterek şunları söyler:
“Danimarka’nın Başkenti Kopenhang şehrinde Hans Christian Andersen’in “Küçük Deniz Kızı” masalından alınarak yapılmış bir heykel bulunuyor. Kopenhang denilince şimdi kentle simgelenmiş bir heykel var ve herkes oraya gidiyor. Bizde de Atilla Hülagü adlı denizcimiz insanın su üstünde yürümesini sağlayan ayakkabılar yapmış ve 1960’lı yıllarda İstanbul Boğazı’nı bir yakasından öteki yakasına yürüyerek geçmiş. Bunu Leonardo Da Vinci de tasarlamış ancak başarılı olamamış.Şimdi soruyorum neden İstanbul Boğazı’nın içine Atilla Hülagü’nün heykelini koymuyoruz? Türkiye’de bu renkler, bu dokunuşlar eksik. Kentlere bu entellektüel bakış açısı eksik. Bunları yapması gerekenler turizm politikalarını oluşturan insanlar. Doğru müzisyenlerle doğru orkestra kurmaları gerekiyor.”
***
Ne olursa olsun,
Gerçekten üstat Sunay Akın’ın fikrine son derece saygı duyuyor ve yürekten katılıyorum.
İçimizden çıkmış ve dünyanın dikkatini üzerine çekmeyi başarabilmiş “bizim insanlarımızı”sonsuza kadar hatırlamak için ne zaman harekete geçeceğiz?..
Ancak, “Martıları bile kıskandıran”tarihi girişimi ile İstanbul Boğazı’nın bir köşesinde Atilla Hülagü’nün heykeli yer alırsa, turizm yönünden büyük ilgi göreceği kesin..
Değerlerimize sahip çıkmak, onlara gereken ilgiyi göstermek çok mu zor?..
Hoşçakalın…
Fotoğraflar>>>>
FACEBOOK YORUMLAR