Kazım ÇİLOĞLU

Kazım ÇİLOĞLU

Kazım ÇİLOĞLU
[email protected]

Depremin İki Bilinmeyeni… X ve Y!

08 Şubat 2023 - 12:28 - Güncelleme: 08 Şubat 2023 - 12:41

Toplum olarak, ekranların ve jeoloji profesörlerinin katkısıyla, tam bir fay alimi olduk mu? Hamdolsun olduk…
Pekiyi bu kadar jeoloji bilgisi ve fahri fay profesörlüğünün, bize bir katkısı oldu mu? Külliyen hayır, olmadı…
İnanması ne kadar zor bir durum ama tam anlamıyla gerçek bu! Düşünsenize?
Anadolu medeniyetleri ta antik dönemlerden bu yana minör Asya’nın hareketli bir fay deposu olduğunu bizden çok daha iyi anlamışlar ve hep sağlam zeminlerde, yerleşim yerleri ile hafif yapılar yapmayı yeğlemişlerdir. En yakın tarihimizde bile Mimar Sinan’ın tüm tehdit ve eleştirilere karşı, Süleymaniye Camisinin temelini attıktan sonra, uzun bir zaman temelin oturması için ortadan kaybolması ve beklemesi nasıl hatırlanmaz?
Büyük yapılar ve mabetler ise gene hep tepelere ve kayalık zeminlere yapılmıştır aksi yerdekiler ise yaşanan depremlerle hep toprak altında kaybolup gitmiştir…
Ülkemizde ki evliliklerde, yamaçlarda ki zeytinliklerin erkek çocuklara, sahillerde ki yumuşak zeminlerin kız çocuklara verilmesi ve bu arazilerin daha ziyade tarıma ayrılması da, akli bir davranış şekli olarak görülmesi gerekirken, terk edilmiş ve yapılaşmanın odağı olmuştur…  Biz toplum ve ülke yönetimi olarak, o kadar bilimden uzaklaştık ve işlerin kolayına kaçtık ki daha dün 1999 büyük depreminde yaşanları ve büyük can ile ekonomik kayıpları bile unutup, rantın ve bireysel çıkarların peşinde koşar olduk…
Böyle depremle mücadele olur mu, ya da depremden böyle korunabilinir mi?
Müteahhitler bir yanda, ev ve arsa sahipleri bir yanda, ne koparırsam kardır anlayışı ile günlük ve bireysel çıkarları için kapışıp duruyorlar…
Ülkemizde ki fayların en aktif ve güçlü olduğu, Marmara bölgesi İzmit, İstanbul, Yalova ve Tekirdağ çevresi ise adeta bu gerçeklerin tam tersine, otobanlar, köprülerle çevrilerek, yapılaşma ve nüfus akımı, bizzat devlet tarafından teşvik edilerek, insan ve ekonomik kayıp riski zirvelere çıkarılmıştır.
Tüm bunlara karşın, gerçek çürük evlerde ki dönüşüm ise çok daha fazla ihmal edilmiştir. Toplumsal bir deprem bilinci ve küçük yaştan korunma ve bilinçlenme ise savsaklanmıştır. Şimdi gelelim gerçeklere ve kendimize şu soruları sorup cevaplarını verelim?
Deprem ne zaman olacak biliyor muyuz?
Hayır o halde buna x bilinmeyeni diyelim İkinci sorumuzda, deprem olduğu x zamanda siz yada yakınlarınızın, nerde olacağınız biliyor musunuz?
Hayır o zaman bu bilinmeyene de y diyelim İşte bu iki bilinmeyen yüzünden deprem için değiştirmeyeceğiniz jeolojik yapı faylarla oyalanıp, vakit geçireceğimize, esas toplum bilinci ile tüm yaşam yerlerimizi o bölgede ki deprem riskine göre hazırlanmasını sağlayalım… Sizin ya da çocuğunuzun, bu bilinmeyen (x) zamanda gösterişli ama çürük bir (y) bilinmeyenli pastane de olmayacağının bir garantisi var mı?
Evim güvenli, yeni yapıldı, parayı bastırdım aldı oh ben artık korkmuyorum diyenlere soralım;
Gün 24 saat, siz ve aileniz, evinizde kaç saat kalıyorsunuz? Diyelim ki altı, sekiz hadi taş çatlasa on saat geriye kalan on dört saat neredesiniz ya da nerelerdeyiz?
X zaman ya bu süreçte gerçekleşirse ne olacak?
Kimse, kimseyi kandırıp, avutmasın, şimdi ki yapılaşmalarla, Marmara bölgesi, dünden daha kötü durumda ve daha büyük bir nüfusu ve sınai ile ekonomik değeri çok yüksek ve hiçbir istihdam sağlamayan, yoları, viyadükleri ve sözüm ona en uzun köprüleri barındırır hale getirildi…
Bırakalım değiştirmeye gücümüz yetmeyen faylarla(!)yatıp, kalkmayı da, esas toprak yüzeyinde, akıllı ve bilimsel şeyler yapmaya yönelelim!
Ve hep kendimize soralım; (X) zamanda olacak bir depremde, ben (Y) mekanında olacağım! Acaba o mekan depreme dayanıklı olacak mı?
Bu korkulardan ve tehlikelerden uzaklaşmanın çaresi de, fayları tartışmak değil, davranışlarımızı ve yapılaşmamızı bilim sel düzeye çıkarıp, ülkeyi bu çözüme yöneltecek, yöneticileri seçmeye özem göstermeli ve geri denetimi asla ihmal etmeyip, sağlamalıyız.. Sözün özü;  

Siz aklı ve bilimi hiçe sayıp, oyalanırsanız, faylar sizin paşa keyfinizi değil, kendi tabiatın uygun hareket eder ve iki bilinmeyeni, bizler için acı bir şekilde, bilinen haline getirir ama ne çare…

''En acı olanı ise 2016 yılında paylaştığım bu yazının güncelliğini hala korumasıdır...''

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum