Kazım Balıklar hiç susar mı?
Zaten suyun içinde yaşamıyorlar mı?
Elbette haklısınız ve böyle düşünebilirsiniz ama eğer o dere, göl ve deniz suları gerçekten kirlenmemiş ve yeterince oksijen mikro canlılar barındırıyorsa?
B-1, B-2 ve benzeri sözde uyum yasaları ile orman niteliğini kaybetmiş(!)yerleşim yerleri, bir başka ifade ile kaçak yapılar ve orman arazileri, mevcut sahiplerine, gene sözde bir ödeme ile satılmıştı!
Diğer yandan tam tersi, ülkemizde ki iki bin akarsuyu, bunun beş yüzü Karadeniz de, yetmişe yakını ise Rize bölgesinde bulunuyordu. Bu akarsulara HES yapılması için mevcut iktidar elinden geleni, ardına koymamış, nerede ise her dereye bir HES ihalesi yapmış ve dere yataklarının çoğu da kurumuştu! Bu açılışlarla da güya ''Su akar Türk bakar'' sözleri artık gerilerde kaldı diye övünülmüştü...
Yöre halkı hala dövünüp durmakla kalmıyor, o günden bu güne tüm seçimlerde, aynı iktidarı desteklemeye devam ediyor.
Hali ile atı alan dereyi her zaman geçiyor! Belli ki bölge seçmenide dereyi geçerken iktidar değiştirmek istemiyor!
Şu anda HES'leri işletenler ve ilave yatırım yapanlar ile karşı olan bölge halkı arasındaki ilişkilerde, son durum hangi düzeyde bilemiyoruz…
Sözde özgür medyamız öyle güzel ve kendine göre istedikleri olayları, manşete taşıyıp ya da gündemden düşürüyor ki ekonomi dahil, tüm önemli haberleri bile anında, sağlıklı ve yansız izleyemiyoruz!
Ama orta yerde bir sorun var o da, sualtı canlıları ve bitkileri, gerektiği gibi ve en azından yaşamlarını sürdüre bilecek şekilde, su kaynakları ile beslenen biliyorlar mı?
Buna pek de emin değiliz!
Hiç kuşkusuz, tüm akarsulardan, bu ekolojik dengenin, en önemli düzenleyicisi ormanlardan, ekonomik olarak azami şekilde faydalanmalıyız ama yakarak, yıkarak ve kurutarak değil, dengeli ve doğayı koruyarak insaflı bir yöntemle, bu alanlardan, su kaynaklarından, yok etmeden faydalanmayı mutlaka öğrenmeliyiz…
İzmit körfezi Dilovası’nda önceki yıllarda, anne sütüne kadar karışabilen ağır metallerle karşılaşılmıştı! Dilovası yoğun ve düzensiz sanayileşme ile çarpık yapılaşmaya en güzel ve en yakın bir örnek olsa gerek…
Neden bunlar oluyor?
Çünkü sadece ekonomi adı altında hoyratça, acımasız ve de para kazanmayı ön plana alıp, doğaya karşı görevlerimizi ve bu yöndeki yatırımları bir kenara atıyoruz.
Oysa yasalarda her şey yazılı ama uygulamalar duymazdan, görmezden, anlamazdan geliniyor…
Anne sütüne kadar gelip dayanan, bu kirlenmeler demek ki daha öncesinde, günlük tükettiğimiz sebze, et, balık gibi temel gıdalara çoktan yansımış durumda…
Devamlı övünüp duruyoruz, çevre ve tarım dallarında, yüzlerce üniversite kurduk diye!
Ama sonuçlara baktığınız zaman, anne sütüne kadar ulaşabilmiş sanayi kirliliği, balıkları susatan, yosunları soldurup, kurutan ama üç bir yanı denizlerle çevrili ülkemizde, göller ve denizlerimize ulaşacak, planktonlar taşıyacak, oksijenden zengin akarsularımızı türbinlere sokup, enerjiye dönüştürüp, değerini düşürüp, hatta barajlarda depolayıp, yataklarını kurutup ve bu yataklardan beslenen tüm canlıları da yok edeceğiz…
Dört mevsimin yaşandığı çok değerli ve dünyada ki nadir ülkelerden birisiyiz ama diğer yandan, nasıl acımasızca ve bilinçsizce bu güzellikleri katlettiğimizde bir o kadar kesindir!
Bir yandan üç bir yanımız deniz, Mavi Vatan söylemleri dilimizde düşmezken, diğer yandan, gerek deniz ticaretimizde gerekse deniz ürünlerinde olumlu gelişme sağlamak bir yana, akıl almaz ve bilinçsiz bir tüketimle, har vurup harman savunuyoruz…
Böyle derya ile çevrelenmiş bir ülkede, balık fiyatları yükselirken balık cinsleri ve sayılarında azalışlar ters yönde bir gelişme yaşanıyorsa, bundan daha güzel bir gösterge olabilir mi?
Bu yönde binlerce üniversiteniz ve fakülteleriniz olsa ne kıymet-i harbiyesi olacak ki?
Buralardan yetişen nesil çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda bu doğruları yaşama geçiremedikleri sürece…
Ekonominizle, eğitiminizle ve tüm bunlara bağlı kurumlarla ne kadar öğünürseniz öğünün, üç bir yanı deniz ve binlerce akarsuyu olan ülkemizde balıklar susuyor, doğanın en temiz ve helal gıdası anne sütüne kadar geçmesine göz yumuyor ya da umursamıyorsak?
Bilim ve doğanın bittiği yerdeyiz demektir…
Sözün özü;
İnsanlar sözde koruma amaçlı Hamsinin boyunun ölçüsünü kontrol edeceğine kendi boyunun ölçüsüne alsa ve haddini aşmasa, sadece balıklar değil, tüm doğa ve canlılar bayram ederler!
FACEBOOK YORUMLAR