3 Mayıs 2008’de evinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle aramızdan ayrılan değerli sevdiğim ustama, hocama, sırdaşıma, dostum Eflatun Nuri‘ye sonsuz sevgi ve saygılarımla
Yokluğu yıllardır eksikliğim oldu.
Evet, ben karikatür çizmedim ama resim yaptık birlikte hatta ‘Minyatürk İstanbul’u Boyayalım‘ adında bir boyama kitabı‘na birlikte can verdik. El yazısı ile yazdığı köşe yazılarını sesli okurdu, bende bilgisayara geçirdim yıllarca… Yürüdük resimleri veya fotoğrafları Leman Dergi’ye, Turkish Rakı’ya ve diğerlerine birlikte götürdük basım öncesi son okumaları birlikte yaptık… Gecelere de gittik, imza günlerine de katıldık, dolaşmaya da çıktık, İçmeye de gittik, Şiirler dinlemeye de… Ardından yaka fotoğrafını bastırmak, basın metnini yazmak zor olsa da, cenaze işlemleriyle uğraşmak, dostlara son vedasının eksiksiz olmasını sağlamak da bana düştü.
EFLATUN NURİ
Türk karikatürünün duayenlerinden, mizah dünyamızın gelmiş geçmiş en renkli kişiliklerinin başında gelir.
TÜM FOTOĞRAFLAR İÇİN FOTOGRAFA TIKLAYIN
Asıl adı Adil Nuri Erkoç olan çizerimiz mizah dünyasına adını ‘Eflatun Nuri’ olarak kazıdı.
1927 yılında İstanbul’da doğan Eflatun Nuri’nin meslek yaşamı 1946 yılında Akademili olması ile başlamıştır. Bu uzun meslek yaşamında, Medet Siyasi Gazete, Bülent Ecevit’in Gıcık Dergisi, Vatan, İktam, Ankara Ulus, Ege Ekspres, Yeni Asır, Demokrat İzmir gazetelerinin yanısıra Dolmuş, Devrim Dergisi, Yön Dergisi, Ant, Akbaba, Şaka, Gırgır ve Halit Refik Karay’ın çıkardığı Aydede gibi daha birçok yayında çizmiştir.
Eflatun Nuri’nin karikatürleri yurt dışında da uzun yıllar yayımlandı.
1969 yılında Yugoslavya’nın Üsküp şehrinde yapılan uluslararası yarışmada jüri özel ödülü kazandı.
1969 yılında Londra’da kişisel sergi açtı.
İlk 1967 yılında başladığı mizahi yazılarına, sonrasında Öküz Dergisinde devam eden Usta, son yıllarında Beyoğlu Gazetesi’nde Yeni Harman, Kaçak Yayın ve Forum Edebiyat, Turkish Rakı dergilerinde düzenli mizah yazıları yayımlıyordu.
Eflatun Nuri’nin anılarını öyküleştirdiği ‘Benim Adım Eflatun’ isimli kitabı 2005 yılında Cadde Yayınları tarafından yayınlandı.
Arkeoloji ve Sanat Yayınları’ndan, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür A.Ş. iş birliği ile projenin koordinatörlüğünü benim yaptığım “Minyatürk İstanbul’u Boyayalım” kitabının çizimlerini birlikte yaptık. (Gözleri zor görüyordu, burnunu kağıda dayayarak çiziyordu artık.)
Altmış yıllık mizah kavgası süresince, yarattığı ‘oya işi’ karikatürlerde de inanılmaz sabrı; insanı büyüleyen desen ve figürlerden yansıdı.
Büyük ustanın cenazesi 6 Mayıs Salı günü öğlen namazını müteakip Teşvikiye Camiinden kaldırıldı.
Eflatun Nuri’ye sürpriz doğum günü
19 Ekim 2006 Hatice Özbay- TÜM FOTOĞRAFLAR İÇİN FOTOGRAFA TIKLAYIN
Tarih on dokuz Ekim, gün Perşembeydi. Koşuşturmalarım sırasında, cevaplayamadığım telefon kayıtlarıma göz atarken, Eflatun Nuri’nin beni birçok kez aramış olduğunu gördüm. Üstelik beş sesli mesaj vardı ve hepsi Eflatun Nuri’den gelmişti. Neydi bu kadar önemli olan? Bilirdim Eflatun Nuri bir ya da iki kez arar, kendisini arayacağımı düşünerek tekrar aramazdı.
TÜM FOTOĞRAFLAR İÇİN FOTOGRAFA TIKLAYIN
Altmış yıllık mizah kavgası süresince, yarattığı ‘oya işi’ karikatürlerde de insanı büyüleyen desen ve figürlerde yansıyan, inanılmaz bir sabrı vardır. Bunu bildiğim içinde kafamda şüpheler ve sorular oluştu. Ne de olsa büyük karikatür ustası delikanlı tavrı ve edasına rağmen, seksenine gelmişti.
İçimde büyüyen tedirginlik ve kuşkunun ses tonuma yansımasından çekinerek, ev telefonundan aradım. Eflatun Nuri’nin ahizenin ucundaki sesi oldukça heyecanlıydı. “Yav neredesin? Fırıl, fırıl seni arıyorum...” dediğinde, vücudumdan ani bir elektrik akımı ayak ucuma kadar yayıldı. Kısık bir sesle; “Ne oldu ki hocam? Nedir bu kadar sizi telaşlandıran?” diyebildim. Eflatun Nuri, bu kez de şaşırtan bir sükunetle “Bugün on dokuz Ekim ve benim doğum günümmüş.” dedi. Hayretler içinde, “Sizin doğum gününüz değil, bir yanlışlık olmalı!...” cümlesi hayret, ürküntü ve bir o kadar da inanamadan döküldü dudaklarımdan. Bilirim Eflatun şaka yapmayı sever, sever de bu ne şimdi?
Eflatun ise, oldukça sakin devam ediyordu konuşmasına; “Bak dinle... Gazeteci Semih Poroy beni aradı, ‘Akşam Sefası’nda küçük bir doğum günü kutlaması yapmak istediklerini söyledi.” Üzerimdeki ürküntü yerini şaşkınlığa bıraktı. Kulaklarıma inanamadım!.. “Biz dört senedir Dokuz Kasım’da kutluyorduk! Bir yanlışlık olmasın, şimdi nerden çıktı bu doğum günü?” diyebildim. Eminim ki o an gözlerim de büyümüştü. Eflatun büyük mizah ustası, sanırım bana şaka yapıyor yine, başka ne olabilir ki diye içimden geçirirken konuşmamız sürüyordu... “Şaşkın şaşkın bakma dur anlatıyorum, Geçenlerde, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmak üzere, Semih Poroy benimle söyleşi yaptığında yaşımı söyledim. O inanmadı. Benden hüviyetimi istedi. Verdim hüviyeti, meğer doğum tarihimi kaydetmiş. ‘Bu akşam da Akşam Sefası’nda küçük bir kutlama yapmak istiyoruz’ dedi. Ben de ‘gelirim’ dedim. Sonra baktım nüfus cüzdanıma aaa... gerçekten ben on dokuz Ekim’de doğmuşum!” demez mi?
Pes dedim önce içimden, beni çok iyi tanıyordu, usta ses tonumdan şaşkın şaşkın baktığımı bile anlamıştı ve “pes artık” dedim kısık sesle "pes be hocam, pes Eflatun Nuri..." Başka ne diyeceğimi bilemeden, kutlamaya katılacağımı ve tam saatinde orada olacağımı söyleyerek telefonu kapattım.
Beyoğlu’nda Afrika Han’ın merdivenlerinde buluştuğumuzda, her zamanki gibi kolunun altında dosyaları vardı. Sol kolunun altındaki dosyaları alıp koluna girdim. Gecenin düzenlendiği Akşam Sefası’ nın işletmecisi Saygı Yağmurdereli, büyük ustayı karşılamak üzere aşağıya inmişti. Üçümüz birlikte merdivenlerden çıkıp karanlık salona girdik.
Eflatun Nuri kısık bir sesle kulağıma doğru “Hatice, burası çok karanlık, yanlış yere mi geldik?” dediğinde mekân birden aydınlandı ve bir alkış tufanı koptu.
Şaşırma sırası Ustaların ustasındaydı. Birleştirilen masalarda oturan birçok tanıdık konuk olduğunu gördük. Eflatun Nuri her zamanki alçakgönüllü tavrıyla, en yakın sandalyeye çökmek istedi. Bunu fark eden gecenin düzenleyicisi gazeteci- çizer Semih Poroy, ustanın koluna girerek onu masanın başında önceden belirlenmiş yerine oturttu.
Oluşturulan büyük masanın etrafında Karikatürist Tan Oral, şair-şiir çevirmeni Ahmet Necdet, yazar Rıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz ve eşi Nilgün Ilgaz, karikatüristler Turgay Karadağ, Bülent Karaköse, Ergin Gülen, gazeteci- çevirmen Nurettin Hiçyılmaz, şair Bilal Kayabay, yönetmen Ahmet Bilge, Gümüşsuyu muhtarı Çiğdem Nalbantoğlu, arkadaşımız Ahmet Beğen, Aysal Gökçe Gazeteci Turhan Günay, ses sanatçısı Nurettin, Canol Karagöz ve eşi ve ustanın tanımadığım dostları da orada buluşmuştu.
Bu coşkulu kalabalık, Eflatun Nuri'nin sekseninci doğum gününü kutlamak için bir aradaydı. Tanışma ve selamlaşma faslından sonra, mikrofonu eline alan Ergin Gülen: “Yaş konusunda Necmi Rıza bize yasak koydu, ben de bu yasağa uyarak Eflatun Nuri'nin yaşını söylemiyorum” diye başladığı konuşmasına Eflatun’la ilgili bir anısını anlatarak gecenin açılışını yaptı; “Gülhane parkında karikatür çizmek üzere bir karikatürist aranıyordur. Eflatun Nuri bunu duyunca, o sıralarda işsiz olduğunu bildiği çizer arkadaşı Zeki Beyner'e; 'Gel burada bir iş var ve sen yapabilirsin' der. Birlikte Gülhane Parkı'na giderler. Zeki Beyner orada başlar karikatür çizmeye... Bir gün eşi ile birlikte karikatür çizdirmek için gelen bir hanım, yapılan karikatürü beğenmez. Kadın; 'Bu karikatür bana hiç benzemedi, çok çirkin oldu' diye bağırırken Eflatun Nuri devreye girmiş. 'Bir dakika hanımefendi size bir de ben çizeyim' demiş ve kadının bir karikatürünü çizivermiş. Hanım karikatürü görünce çok mutlu olur ve büyük bir sevinçle 'işte bu... Bu tam bana benzedi!' diyerek Eflatun'a teşekkür eder. Neşeyle oradan ayrılan kadının arkasından, Zeki Beyner Elatun' a döner ve 'Ya Eflatun, bu yaptığın karikatür hiç kadına benzemedi ki!' der. Eflatun, Zeki beye dönerek; 'Kadını genç ve güzel çiz gerisini boş ver O kendini öyle görüyor' diyerek mizah ustalığını bir kez daha kanıtlar.” Gülen, “İşte Eflatun Nuri” diyerek konuşmasını tamamladı.
Alkışlar, alkışlar…
Eflatun anılarından pasajlar aktardığında hem düşündürdü, hem hüzünlendirdi, çokça da güldürdü.
Sürpriz gecenin mizah ustasına yakışan inceliği, şekerlerin içine konmuş konuklara dağıtılan numaralarda gizliydi. Tepsiden çektiğimiz şekerlerin içerisindeki numaralarda boş yoktu. Bazı numaraların karşılığında, Eflatun Nuri’nin 2005 yılında Cadde Yayınları’ndan çıkan, anılarını öyküleştirdiği ‘Benim Adım Eflatun’ isimli kitabı konmuştu. Bazı numaraların karşılığında, Aziz Nesin’in “Ustura” dergisinde yayınlanan bir yazısında, Eflatun Nuri’nin eserleri arasından seçtiği bir karikatürün altına yazdığı “Türk Karikatür Galerisi açılır ya da resim heykel müzelerine karikatür de alınırsa, buralara muhakkak girecektir” dediği bir Eflatun Nuri karikatürü konmuştu. Bazı numaraların karşılığında ise ustanın sabrını ve ayrıntıya gösterdiği özeni yansıtan karikatürlerin çoğaltılmış baskıları vardı. Çekilişin en çok güldüren hediyeleri ise eflatun renkli donlardı. Eflatun Nuri’yi tanıyanlar bilse de bu öyküyü bilmeyenler olabilir. Eflatun Nuri’nin on dokuz Ekim akşamı Akşam Sefası’nda anlattığı öyküyü olduğu gibi aktarıyorum: “Bir gün ortaokulda jimnastik jimnastik dersindeydik, öğretmenimiz.
“Herkes soyunsun dedi. Ben “hastayım hocam, ateşim de var” dedim. Elini alnıma koydu. “Hayır, bir şeyin yok” dedi. “Ama... Hocam” filan dediysem de inanmadı. “Döverim, soyun” deyince pantolonumu indirdim. Bütün arkadaşlar “Eflatuuun!, Eflatuuun!” diye hep bir ağızdan bağırdılar. Çünkü affedersiniz, haminnemin eflatun renkli paçalı donunu giymiştim. O günden sonra herkes bana Eflatun dedi.”
Doğum gününü kutlamak için bir araya gelmiş dostlar, şekerler içindeki numaralar karşılığında verilen hediyeleri ustaya imzalatmak için bir kuyruk oluşturdular. Yaklaşık bir saat süren bu imza faslının Eflatun Nuri’yi terlettiğini gören dostları “Ustaya aklımız sıra doğum günü kutlaması düzenledik, bu imza merasimiyle iş işkenceye dönüştü” diye hayıflandılar. Bunun üzerine ben kulağına eğilerek “Hocam, biraz ara versek ne dersiniz?” deyince usta, her zamanki delikanlı tavrıyla “Ah bir de gözüm yorulmasa, bu imza işi benim için zevktir” karşılığını verdi. Bu geceyle ilgili yazacak çok şey var… Eflatun Nuri ve onun doğum günü kutlaması söz konusu olunca, geceden alıntılanacak sayısız espri ve masalarda dile getirilen anılar var aslında. Usta imzalamaya devam ederken, Akşam Sefası’nda toplanmış olan meslektaşları, onun karikatürünü çizerek geceyi sonsuzlaştırdılar. Gece boyunca Eflatun Nuri’nin yanında oturan şair Bilal Kayabay, Eflatun’nun deyimi ile “Şiirin bu çetin cevizi,” gecenin coşkusuyla esinlenen dizelerini okurken, Semih Poroy bunları kaçırmamak için hızla kağıda döktü:
Bilal Karabay’dan
Bir dondan alır rengini Eflatun
Zillinin zigotonun anasının donunu
Geçirir başlarına...
Ondan öyle sığmaz hiç bir dona...
Eflatun Nuri Erkoç anısına sonsuz saygımla. Bu anı Leman Dergi Grubundan Kaçak Yayın dergisinde 2006 yılı Kasım ayında yayınlanmıştır.
Bir kadeh rakı, bir avuç leblebi ve bir tutam gülümse olsun dudaklarınızda…
Hatice Özbay
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR