Hatice ÖZBAY

Hatice ÖZBAY

[email protected]

Kanıksamak Değil Şaşırmak İstiyorum

27 Şubat 2023 - 16:35 - Güncelleme: 16 Mart 2023 - 23:41

Evet yanlış okumadınız kanıksamak değil şaşırmak istiyorum.
Hükümet yetkililerinin açıklamalarını, hatta küfür ve hakaretlerini duyduğumuzda, diyanete sorulan sorulara ve diyanetin verdiği cevaplara ilk tepki olarak “Şaşırdık mı?” diye cevap veriyoruz.
Oysa “şaşırmak gerek, kanıksamak değil.” Eylemsellik şaşırarak başlar, kanıksama ile değil.
En çok da iktidar muhaliflerinin kullandığı “Şaşırdık mı?” sorusu var ya; olayları, insanları, yaptıklarını kanıksadığımızı hatta ileri gidiyorum bunun topluma hare hare yayıldığını da düşünmeye başladım acının içinden geçtiğimiz bu zor günlerde.
“Balık hafızalıyız” lafı da giderek yaygınlaştı. Ya da “insanlar balık hafızalı.” Hayır değil hatırlıyoruz, unutmuyoruz.
Anlık gündemimizle alakalı, acılarımız, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz, neşelerimiz değişiyor… Yaşamın dinamikleri değişiyor ve kendi dinamiklerimize göre ya evriliyoruz ya da mevcut statü ve statükoculuğumuzu koruyoruz. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenlerimiz de var elbette, ancak unutmuyoruz. Toplum olarak acıları, canımızı acıtanları hiç unutmuyoruz, o anki enerjiler sönümleniyor sadece, bir benzerini yaşadığımızda hepsi yeniden eklenerek enerjiler aktive oluyor, hafızalar tazeleniyor.
İktidarın yaptığı tüm eylemlere, Diyanetin fetvalarına, tarikatların yapılanmasına, kadınların öldürülmesine, çocukların istismarına ve istismar eden yapılara karşı uygulanmayan cezalara, ormanların yanmasına, yanan ormanların imara açılmasına, düşünce suçlularının ceza almalarına, olaylara sebebiyet verenlerin ise serbest kalmalarına, hatta yargılanmamalarını kanıksamadan şaşırmalıyız.

Derken o kapkara gün 06 Şubat 2023 günü 4.17 de başlayan 11 ili kapsayan doğadaki adı deprem, yaşanan ise öncelikle o bölgede kıyamet, ülkemiz için afet unutulabilir mi? Çığlıklara duyarsız kalmayan halkın, halkların dayanışması, seferberliği unutulabilir mi? Tüm dünyanın son yüzyılın en büyük felaketi dediği olay sadece “kader” denilerek üstü örtülmeye çalışılması unutulabilir mi?
Bu sürede neler oldu artık hepimiz biliyoruz depremzedelere ulaşamayan yetkililere, ulaşamayan yardımlara, yıkılan binalara, enkazlardan çıkarılamayan insanlara, çığlıklara, göz yaşlarına, büyük çaresizlikle, yoklukla, yoksunlukla sokaklara taşan acının, kederin bütün kat ve katmanlarının yaşandığı kaybolan coğrafya ve insanlarının yaşadıkları unutulabilir mi?
O gün, o kara sabah sadece bir kişiden emir bekleniyordu unutulabilir mi?
İngiliz yazar Charles Dickens’in 1859 yılında yazdığı İki Şehrin Hikayesi’nin giriş cümlesinde “It was the best of times, it was the worst of times” (Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü), dediği gibi tam da…

Deprem doğal afet ise ki öyle, önlem almak, tedbirli olmak, hazır olmak devleti yönetenlerin asli görevi değil mi? Ki o gün geldiğinde; o kapkara sabah sadece bir kişiden emir bekleniyordu unutulabilir mi?

Diyanetin yaptığı açıklamalar vicdan sahibi olan hangimizin canını yakmadı?
17 Şubat Cuma günü Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nca yapılan, gelen tepkiler üzerine internet sitesinden kaldırılan “Deprem bölgesinden sıkça sorulan sorular” başlıklı altında, depremzede çocukların kendisini evlat edinen kişilerle evlenebileceğine ve bu çocukların evlat edinenin nüfusuna kaydının mümkün olmadığına dair açıklamalar yapılmıştı. Kuran-ı Kerimin Azhab suresi 4 ve 5 ayeti referans gösterilerek. Deprem bölgesindeki insanlar cansiperane yakınlarına ulaşmaya, soğuğa, açlığa rağmen yakınlarını bulmaya, ölülerini gömmeye çalışırken, Devletin resmi kurumu Diyanetin yaptığı bu açıklama unutulur mu? Bunları kanıksamadan şaşırmalıyız, tepki vermeliyiz.

İslami açıdan böyledir durum, günümüz hukuk anlayışına göre ise yanlış olduğunun açıklamasını Türkiye Barolar Birliği Çocuk Hakları Komisyonu yaptı. Türk Medeni Kanun’un 282. 500.  Maddeleri ve “129. Maddesi uyarınca evlat edinen ile evlatlık ve onun çocukları arasında evlenmek yasaktır.”
Hukuksuzluklar içerisinde, Anayasamızın olduğunu Medeni Kanun maddelerini referans alarak Türkiye Barolar Birliği Çocuk Hakları Komisyonu konuyla ilgili hızlı aksiyon alarak, sivil toplum kuruluşları, suç duyuruları çerçevesinde soruşturma başlatıldığı bilgisini kamuoyu ile paylaşması bu konun takipçisi olacaklarını açıklamaları unutulur mu?
Diyanet’in bu talihsiz saydığımız açıklamasının tam da “Türk Medeni Kanun” kabulünün yıldönümünde olmasının da tesadüf olmadığı unutulur mu?
Unutulmamalı ve affedilmemeli.

Henüz İnsanlar enkaz altında, yakınlarını, ölülerini ararken depremzedelerin 1 yıl içerisinde yeni konutlara yerleştirileceğinin açıklanması yapıldı en yetkili merciden.
Anadolu Ajansı haberine göre, Sayın Erdoğan "Devletin kurumları iş başında. İlk gün tabii ki bazı sıkıntılar yaşandı ama ondan sonra ikinci gün ve bugün duruma hakimiyet tesis edildi, enkazlardaki çalışmalarımız devam ediyor. Ama bir taraftan da enkaz kaldırma çalışmalarını Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız inşallah yürütmeye başlayacak. Çünkü hedefimiz inşallah bir yıl içerisinde aynen diğer felaketleri yaşadığımız illerde nasıl hemen Toplu Konut İdaresi olarak bu operasyonları yaptıysak, gerçekleştirdiysek aynı şekilde Kahramanmaraş ve diğer 9 ilimizde de bunları gerçekleştireceğiz. Zira biz vatandaşlarımızın asla sokakta kalmasına müsaade edemeyiz."
Cumhurbaşkanı bu açıklamasıyla, depremin ilk günleri sıkıntının yaşandığını itiraf etmiş, hem de depremzedelerin bir yıl içerisinde konut sahibi yapacağının müjdesini vermiş oldu. Bilim adamları depremler sürerken olmaz diyorlar, zemin etütleri yapılmalı da diyorlar. Tüm bilim adamları karşı çıkarken İlimi bilimi yok saymak niye? Elbette barınma en temel ihtiyaç. Kesinlikle barınma ihtiyacının karşılanmasına karşı çıkmıyorum. İnsanca, insanı önemseyen, bilimin ışığında, uzmanların eşliğinde olması gerektiğine inanıyorum. Böyle olmadığında çok acılar yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız unutamadıklarımızın listesi daha da kabaracak.

Bu ülkenin 1960 yılında kurulan “Devlet Planlama Teşkilatı” vardı. Ülkenin kalkınma ve planlamasını yapan bir kurum 2011 yılında “bürokratik vesayet” gerekçesiyle kapatıldığı unutulabilir mi?
Acılar, ağıtlar dinmeden, yaslar tutulmadan, yaralar sarılmadan geçici barınma, tuvalet, banyo gibi temel ihtiyaçlar karşılanmadan, bu neyin acelesi; Ormanlar imara açıldı.
Evleri bir senede bitireceklermiş, anlamadılar ki karşı çıktığımız sorun ev değil…
Susuz kalacağız, susuz. “Deprem bölgelerinde yeni konutların yapımına ilişkin “Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”, Resmi Gazete’de yayınlandı. Orman Kanunu’nun 16. maddesine göre ormanlık alanların yapılaşmaya açılması öngörülen kararla, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na resen karar alma yetkisi verildi.” Haberiyle sarsıldık.

Tribünler, önce ağlattı, sonra çınlattı ortalığı…
Tribünlerden “Hükümet İstifa” tezahüratları peş peşe yapılırken, toplumun sadece deprem sorunsalına yoğunlaştığını zannederek, iyice ağızlarını bozmuş, futbolun siyasete alet edilmemesini dillendirmişlerdir. Hükümet yetkilileri stadyumlarda siyaset yapılamayacağını Goebbels’ci (Dr. Paul Joseph Goebbels) yaklaşımlarla, maçların seyircisiz oynanmasını söyleyecek kadar şuursuz, yasakçı, baskıcı, faşizan zihniyetlerini yeniden ortaya koymuşlardır. Halbuki; ülke açısından başarısızlığı görülen bir hükümetin istifa etmesini istemek her bireyin, toplumun “Hükümet İstifa” deme hakkı, vicdani sorumluluğu, siyasi tavrı vardır. Olmalıdır da.
Hükümet İstifa…
Tarihte stadyumlar, hipodromlar siyasetin merkez üssü konumunda olmuştur. İstanbul Tarihi yarımada’da Hipodrom da “Nika Ayaklanması”nı yaşamıştır. Bu ayaklanmanın önemli bir yanı da dünyada ilk holiganizm vakası olarak bilinmesidir. (BKZ 1.)
Diyeceğim o ki; Atatürk’ün “Hatt-ı müdafa yoktur, sath-ı müdafa vardır.” Sözü unutulur mu?
O sahalarda ağlatan, duygulandıran başka güzel şeyler de oldu.  Beşiktaş – Antalya Spor maçındaki Beşiktaş JK’nin çağrısı “Bu oyuncak sana arkadaşım” seyircilerinden harika bir cevap buldu. O görüntüler, yüce gönüllülükle saha dışından fırlatılan yüzlerce oyuncakla dayanışmanın en güzel örneklerinden oldu. Kendi adıma ağladım birkaç kez daha izledim, bu insani dayanışma örneği unutulur mu?
Kızılay bu depremde sadece sınıfta kalmadı, depremde enkaz altında kalmıştır. Çadır dağıtmak yerine çadırları STK’lara satarak “Sadakatin olduğu yerde liyakatsiz yönetimler hâkim olur.” Sözünün doğruluğunu bir kez daha ispatlamıştır. Güvenilir mi, yaptıkları unutulur mu?
Cenazeleri defnetmeyi başarı sayanların bunu bangır bangır medyadan duyuranlara karşı gel de kızma haydi, söylenenler, arabasıyla, motoruyla ceset torbasında, yem poşetlerinde ölülerini gömenler bunları görenler nasıl unutacak?  Unutulur mu?
Son günlerde “acımız var, acımız derin siyaset yapmayın” sözüne sık rastlar olduk, özellikle topluma sinsice de yerleştiriliyor. İnsan toplumsal bir varlıktır ve sorunlarını siyaset aracılığıyla çözer. Elbette konuşacağız, paylaşacağız ve siyaset yapacağız. Kendi çıkarlarını, toplumun çıkarları üzerinde görenler siyaset yapmamızı istemeyecek ve tefekkür içinde olmamızı isteyeceklerdir. Bu algı yanılsamasına kanmayın.
Unutmayın, unutturmayın, Kanıksamayın Şaşırın. Şaşırın ki eylemsellik devam etsin. Eylemsellik devam etsin ki sorumlulardan hesaplar sorulsun.

Not. Charles Dickens, İki Şehrin Hikayesi ile; uyanış, suç, umut, utanç, kurtuluş, sosyal adaletsizlik ve yurtseverlik temalarını kuvvetli bir biçimde işleyerek, ingiliz halkına binlerce insanın acısını anlatmaya çalışmıştır.
Not. BKZ  Nika Ayaklanması https://tr.wikipedia.org/wiki/Nika_Ayaklanmas%C4%B1
Karikatür Hicabi Demirci
Hatice Özbay

Olabildiğince kalın sağlıcakla.
#haticeozbay #istanbulflas 
#BJK
#beşiktaş
#deprem
#diyanet
#deprem
#şubat
#depremzede
#baro
#barolarbirliği
<#Goebbels
#dpt
#HicabiDemirci

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 2 Yorum