Eğitim hakkı engellenemez ve asla engellenmemelidir.
Online eğitim için bile yetersiz olan koşullarda diretmek ve direnmek niye? Uzaktan eğitim değil yüz yüze eğitim şart.
On ilde 6 Şubat 2023 tarihinden bugüne değin kara, kapkara günler yaşadık ve yaşıyoruz. Hepimizin yürekleri dağlandı, acılarımızı tarif edemedik.
Deprem bölgesinin her görüntüsü, her feryadı ile dehşete düştüğümüz, korkuya kapıldığımız, üzüldüğümüz, ağladığımız, paralize olduğumuz, yakınlarımızı kaybettiğimiz zor saatlerde dahi hızlı alınamayan karalarla, yavaş işleyen bürokrasi canımızı yeterince acıttı, daha fazla acı istemiyoruz.
Hükümetin, afet sonrası ilk adımlarından birisi de yüksek öğretimin uzaktan eğitime ve KYK yurtlarının depremzedelere tahsisi kararı olmuştur ki; bu karar kesinlikle yanlıştır ve bu yanlıştan geri dönülmesi gerekir.
“Asrın felaketi” “Asrın eğitimsizliğine dönüştürülmek isteniyor”
Afet zamanlarında ülkede ilk gözden çıkartılan eğitim olmamalıdır. Corona virüs salgını başladığında, Pandemi sürecinde de en uzun süre okulları kapalı tutan ülkeler arasında 3. sıradaydık. Üniversite bileşenleri dahil edilmeden alınan bu karar ülkenin tamamını kapsamaktadır ve yanlıştır. Tıpkı pandemi döneminde olduğu gibi… Bu dayanaksız “ben yaptım oldu” uygulamaları da mevcut İktidarın eğitime bakışını net olarak göstermektedir.
Büyük felaketin farkında olan, dayanışarak büyüyen, yardımlaşarak güçlenen ve kendi seferberliğini ilan eden halkımız iyi ki var. Bu afette görünür olan da halkların kardeşliği oldu. Eğitimin yüz yüze olabilmesi için de bu kardeşliğe ve seferberliğe ihtiyaç var. Sanatçı Orhan Aydın’ın dediği gibi “Örgütlenmiş kötülüğü yenecek tek güç örgütlenmiş iyiliktir.” ekliyorum beraberliktir, dayanışmadır.
Bu kararlarla; “Asrın Felaketi” “Asrın cehaleti ’ne mi dönüştürülmek isteniyor?”
Depremzedeleri yerleştirme uygulaması da hızlı ve çarpıcı görüntülerle servis edildi. Depremzedelere yer açmak istenirken, öğrencilerin eşyaları çöp poşetleriyle kapı önüne konularak bir anda yersiz yurtsuz bırakıldılar. Yurtlarda kalan öğrencilere bile sorulmadan, öğrencilerin kişilik hakları hiçe sayılarak, “eşyalarınızı alın” bile denmeden, saygısızca bir tavır sergilenmiştir.
İkinci bir felakete ihtiyacımız yok. Yüz yüze eğitim için memleketlerinden okullarına eğitim için gelen gençlerin bir kısmı KYK yurtlarında kalıyor sayılarını bilmiyorum. Soruyorum: Kendi rızaları dışında ve kişisel eşyaların, kişisel olduğu hiçe sayılarak acil uygulanan planlamasız uygulama, öğrenci barınma haklarının gaspı değil midir?
Merak ediyorum: Bu öğrenciler ücretlerini ödedikleri yurtlarda barınmak için gelmediler mi şimdi nerede kalacaklar? Biliyorlar mıydı ki bir gecede gidecek yerleri olmadığını?
Öğrenci memleketine dönmek istese yeterli parası var mı? Birçok öğrenci eğitim aldıkları illerde ev tuttular, ev kiralarını kim verecek bu bilinmezlik günlerinde?
Ayrıca deprem bölgesinden büyük şehirlere okumaya giden öğrencilerin şu sıralarda ne evi ne de ailesi kalmadı biliyoruz. Bu öğrencilerin ayrımı yapılabildi mi jet hızıyla yüz yüze eğitimden vaz geçerken?
Bu KYK yurtları hızla boşaltılırken, Tarikatlara, vakıflara, derneklere İlim Yayma Cemiyeti gibi kuruluşlara ait sayıları yüzlerce olan yurtlar da boşaltıldı mı?
Uzaktan eğitim; eğitimde niteliği düşürdüğü ve teknik yetersizlik nedeniyle eğitime erişimde eşitsizlikleri derinleştirdiği Pandemi de görüldü. Bu bir kuşağa yapılan eğitim zorbalığıdır. Bu yıllara denk gelen kuşağın nitelikli eğitim hakkını elinden almaktadır.
Merak ediyorum: Mevcut iktidar, gençlerin bir araya gelmesini mi istemiyor? Halkın depremde örgütlendiği gibi öğrencilerin örgütlenmesi ve üniversitelerden muhalif seslerin yükselmesinden mi çekiniyor?
Tek karar ve tek sözle yurtları boşaltabilenler, yüz yüze eğitimi gözden çıkaranlar, KYK yurtlarını boşaltanlar aynı tavrı oteller için uygulayamaz mıydı? Bir milyon üzerinde olduğu bilinen boş konutlar, tatil beldeleri dururken öğrenci yurtlarının apar topar boşaltılması mantık dışıdır. Bir bedel varsa ödenecek bunu ödeyecek olan öğrenciler olmamalıdır.
Eğitimin önemini sıklıkla vurgulayan Mustafa Kemal Atatürk kurtuluş savaşından hemen sonra 22 Eylül 1924’te yaptığı bir konuşmada “dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, başarı için, en hakiki mürşit ilimdir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, delalettir. Yalnız ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve zamanla takip etmek gerekir” demekte ve sonrasında da “…Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim açmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi akıl ve bilimi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir” eklemiştir.
Nerden nereye geldik diyorum istemsizce ve diyorum ki; yaşananlardan korkmuş huzursuz, tedirgin, kaygılı, kızgın, çaresiz, bilinmezliklerle kafaları karışmış gençlerin eğitim hakkı engellenemez.
Şimdi öğrencilerden, eğitimcilerden, aydınlardan Kreşendo* bekliyorum.
….
Bu yazıyı yayına hazırladığım sırada “Mimarlıktan hiç anlamam” diyen İlahiyat mezunu Muhittin Kaptanşahin (hem de deprem sonrası) Karabük Üniversitesi Safranbolu Mimarlık Fakültesine dekan olarak atandı. (Yorumsuz)
Hep birlikte kangren olduk. Hegel’in, Niccola Machiavelli’ye söylediği bir sözü var "Kangren olmuş uzuvlar lavanta suyuyla iyileştirilemez." Niccolo Machiavelli,
*Kreşendo bir müzik eserinde gerçek anlamda seslerin daha da veya gittikçe güçleneceğini belirten harekettir. Müziği bir kenara bırakır günlük hayatta kullanımına bakarsak olayın daha da büyüyeceği, daha da ses getireceği manasında kullanılmaktadır.
Olabildiğince kalın sağlıcakla…
Hatice Özbay
FACEBOOK YORUMLAR