Nermin’in yazdığı ilk yazı, ilk kitap değil ama kendi doğduğu topraklardan anılarını öyküleştirdiği ilk kitap “Doğu Sineması”.
Kitaptan mı başlamalıyım Nermin’den mi?
Doğu Sineması kitabının yazarı “Nermin Ergenekon” huzurlarınızda demek isterim öncelikle. Kocaman yaşamını kısacık özetlemek zor ama olsun benim gözümden görün istedim.
Genelde bir yazarın ön adıyla başlamam yazılarıma ancak benim için ayrıcalıklı kadın Nermin, özel, güzel, naif ve mütevazı.
İnsan olmanın hatta olabilmenin belli koşulları var. Tanımlarken dürüst deriz, kararlı, iyi, güzel deriz, sevecen, anaç deriz, ekleriz kibar, nazik ve saygılı deriz. Bunlar insan olmaya yeter mi elbette yetmez. Bu tanımların ötesindedir insan olmak, olabilmek. Nermin Ergenekon insan olan, olabilen ender kadınlardan. Kişilerle mesafesini koruyan bunların yanında bir o kadar sıcak ve samimi.
Nermin’in evlilikleri ve bu evliliklerinin bitişleri de oldu. Soyadları değişti ama olsun O, Nermin olarak her zaman dimdik ayakta oldu. Soyadına hiç takılmadı, değiştirdi yazın yaşamınca, “Ben bu adla tanındım şimdi ne olacak?” kaygısını hiç yaşamadı, yaşadıysa da çevresindekilere hiç hissettirmedi.
Nermin’in meslek yaşamı öğretmenlikle başladı, okuma yazma tutkusu onu başarılı bir gazeteci olması yönünde uzun soluklu bir yola soktu. Bu yolda tanıştık 80’li yılların en başında. Bölgesel bir gazete olan Güney Haberin alımlı, bakımlı bana göre maskülen Mersin temsilcisiydi. Bense; o günlerde Ankara’dan, doğduğum topraklar olan Mersin’e okulunu yeni bitirmiş, bir evlilik ve bir çocukla dönen genç bir gazeteciydim. Mesleğimi icra edebileceğim yeni bir alan ararken kesişti yolumuz. Hayranlıkla baktım bu güzel ve narin yüreğe. Erkek egemen toplumun ince ayarıydı sanki Nermin. Ataerkil kalıpların içinden sıyrılan nadide bir çiçekti benim için. Çalışma hayatının içinde aktif rol alan kadınların azlığı o yıllarda derinden hissediliyordu. Her ne kadar Akdeniz ve Mersin kozmopolit yapısıyla diğer Anadolu kentlerinden kültürel ve sosyal anlamda farklı olsa da durum ne yazık ki böyleydi. Mersin’de bölgesel bir gazetenin İl Temsilcisi olmak ve erkeklerin dünyasında ben de varım demek gerçek bir başarıydı.
Nermin, karşısındaki, hatta yanındaki donmuş makine yağı gibi duran, hasetlerini gizlemeyen erkeklerin arasında sıcacık gülümsemeleriyle özenli ve çağdaş cumhuriyet kadın profiliydi ve daima böyle oldu.
Nermin eğilmedi, bükülmedi, yüksünmedi. Dediler, demediler dinlemedi doğru bildiğini yaptı ve kendi çizgisini oluşturdu. Yıllar içerisinde bilgeliğiyle “Nermin abla”lığa dönüştü adı. Mersin’in Nermin ablası neşeli kahkahalarıyla, kibarlığıyla sevdi ve kendini sevdirdi etrafındakilere. Sesinin yumuşaklığı ve berraklığıyla da gönülleri fethetti.
Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde sosyal- Kültürel hizmetler Daire Başkanlığı görevinde bulundu. Oxford, Tokyo, Kyoto gibi dünya kentlerinde, yerel yönetim incelemeleri yaparak seri yazılar yazdı.
Nermin, yoğun iş temposunun yanında üç çocuğuyla kavgada bende varım, kariyerde yaparım, annelik de diyebilmiştir. Şimdilerde anneanne ve babaanne de oldu. Biliyorum ve inanıyorum ki hepsi hayranlıkla haklı gurur duyuyorlar Nermin’le.
Doğu Sineması
Kaynak Yayınlarından nisan 20109 yılında çıkan öykü kitabı.
Bağımsız iki öyküden oluşan bir solukta okuyacağınız kitabın konusunun geçtiği yer Erzurum ve civarı. Kitaba adını veren “Doğu sineması” ve “Kar yolcuları” gerçekçi ve toplumcu öyküler. İlk öykü “Doğu Sineması”nı okuduğumda; “Sinema, toplumsal değişimin öncüsü mü?”, “Toplumsal değişime sinemanın katkıları nelerdir?” düşüncelerine daldım.
Yazar kitaba adını veren öyküsünde Erzurum’da toplumsal değişimin başlaması ve yayılması örgüsünü Refik Karakteri ve kentin ilk sinema salonu üzerinden vermiş. Refik karakteri giyimi, kuşamı ile bize western filmlerindeki kovboyları anımsatıyor. Özenle yazılan öykü öncelikle toplumun önde gelen memur, subay, askeri ve tüccar kesimi buluşturan, sonrasında halka açılan esnafın, faytoncunun, ev hanımlarının da merak ederek gittikleri buluşma yeri haline geliyor.
Öyle ki sinemaya giden kadınların Neriman Köksal’ın “Puro Sabunu” reklamından etkilenerek aldıkları sabunlarla el ve yüz yıkadıklarını anlatırken yazar sinemadan etkileşimin yaşama katkısını vurguluyor. Hatta bazılarının da çeyiz sandıkları güzel koksun diye sabunları kullanmadan sandıklarına koyduklarını söyleyerek, topluma yansıyan alışkanlıkların değişiminin altını çiziyor.
Öykü, sinemaya gidene dek kendi evlerinden ve yörelerinden hiç çıkmayan insanların, başka yaşamları tanımalarına aracılık eden filmlerin evlerin içerisinde konu olmasını gerçekçi bir dille aktarıyor. Yazar “Doğu Sineması” aracılığıyla, unutmaya yüz tutan beraberlik, dostluk, alışkanlıklarımızı da hatırlatıyor. Şimdilerde sinemaya gidildiğinde film izlenirken Pop corn (patlamış mısır) alışkanlığının öncesini Sımışka (çekirdek) yenen zamanları hatırlatıyor.
Şimdilerde özenle giyinen sinemacıların veya işletmecilerin olmadığını da Refik ve birlikte çalıştığı çırak ve kalfalar üzerinden şu cümlelerle veriyor. Çalışanlar, Arap sabunuyla çeşmede ellerini yüzlerini tertemiz yıkar, özellikle sinemada giydikleri takım elbiseleri içine kömür ütüsünde kolalanmış gömlekleri, boyalı ayakkabılarıyla sinemaya giderdi. Sinemada özel ve temiz giyinen çırak, kalfa takımı, sinema içindeki davranışlarında da daha ölçülü olurdu.
Kentte değişime ve gelişime öncülük eden, kent kültürüne ciddi katkısı olan Doğu Sineması’nın Refik ile özdeşleşmesi ya da Refik’in Doğu Sineması ile özdeşleşmesinin kurgusunu keyifle okuyacaksınız. Kitabın ikinci öyküsü olan Kar Yolcuları Hasan Hüseyin’in aşağıdaki dizeleriyle başlıyor.
“Gün doğmadan başladı
Filizkıran fırtınası
Evler Yemen türküsü
Sokaklar Seferberlik…”
Yazar bu öyküsünü; Allahuekber Dağları’nda donarak ölen on binlerce Mehmetçik’in ve Sarıkamış’ta yaşanan facianın tanıklığını yapan yakın civar köylerden anlatılanların, gerçekçi alıntılarla kurguluyor. Öyle ki; Seksen haneli bir köyde savaşa katılmak zorunda olan eli silah tutan erkeklerin askere çağırılması sonucunda kalan kalan yaşlılar, kadınlar ve çocukların yaşadıkları dram üzerinden bölgedeki sefaleti, acıyı, yoksunluğu okuyucusuna aktarıyor.
Yalnızlıkların, zor iklim koşullarının, dostluğun, komşuluğun, bir cenazeye omuz vermenin, ekmeği bölüşmenin, farklı dinlerin kardeşliği ve en önemlisi de acının ülkeyi nasıl etkilediğinin köyden şehirlere ve insanlara yansımasını okuyacaksınız.
Hatice Özbay
Doğu Sineması
Yayın Tarihi 2019-04-30
ISBN 6058070875
Baskı Sayısı 1. Baskı
Dil TÜRKÇE
Sayfa Sayısı 74
Cilt Tipi Karton Kapak
Kağıt Cinsi
Kitap Kağıdı
Boyut
13.5 x 19.5 cm
FACEBOOK YORUMLAR