Sanal olan dünyanın içinde varlığımız yeni bir sanal dünya yaratıyor. Bu bizim doğamızın yansıması. Yaptığımız robotların robot üretimi gibi. Yeni gerçekliğimiz bilgisayarlara bağımlı bir dünya. Tüm gün tuşsuz düz bir plastiğe dokunarak geçirilen zaman. Fiziksellikteki her şeyi artık sanal dünyanın içinde halledebiliyoruz. Ve bu bize normal geliyor. Çünkü yaşadığımız yer sadece düşünce.
Buna araç bir bilgisayar ekranı da olabilir, gördüğümüzü sandığımız dünya da. İzlenimler için illüzyonun bir parçası olmalıyız. Duygularımızın harekete geçmesi için eylemlere ihtiyaç vardır. Dışarıda ışık bulunmaktadır. İçeride ise ışığın izlenimlerini yaşıyoruz. Beynimiz tıpkı bir filmi izler gibi dış dünya sandığı alanı izlemektedir. Sadece gözlemleyen ve gözlemlenen ile hayatımızı sürdürüyoruz. Aynı dünya içinde binlerce dünya var. Benim bilincimin idrak ettiği dünya ile X kişisinin bilincinin idrak ettiği dünya farklıdır. Aldığı tatlar, hazlar ve acılar farklı. Hatta gördüğümüzü sandığımız materyaller bile farklıdır. Bu farklılıklar bizi birleştirmekte. Çünkü her birimiz tüm bedenin parçalarıyız. Fiziksellikteki izlenimler bilinci geliştirmek için araç. Sonsuz bilinci gün be gün geliştiriyoruz. En aşağı idrak de, en üst idrak de bu bilince katkı sağlıyor. Tüm kötülüğün bizlere iyiye gelmeyi öğretmek üzere tasarlanması gibi…
Bilincin varlığını sürdürülebilir kılma yöntemlerinden biri döngüdür. Sonsuz olabilmek için devam etmeli. Her şey bir diğer şeye tesir eder. En aşağı dünya bir üst dünyaya… Bilinç dünyadan üst dünyalara geçmelidir, kademeli olarak ilerlemeli, başlangıç ve son olarak gördüğümüz bu fizikselliği de canlı tutmalıdır. Simülasyonun içinde doğan biri dışarısı diye bir yer bilebilir mi? Ancak izleyerek sisteme hizmet edebilir. Her evrede daha gelişerek bir diğer dünyaya tesir edip onu canlı kılar. Her dünya diğer dünyanın enerji alanından beslenir. Rüya içinde rüya görmek gibi… Katmanlı gerçekliği katmanlı şekilde perdeleyen insanın bilincidir.
Peki, insan sanalın en derin katmanından gerçekliğe geçiş yapabilecek mi? Şimdi ve şu anda sanal gerçekliğimiz, uyanmamız gereken gerçekliğimizin çıkış kapısı olabilecek midir? Kripto paralar artık maddesellikten uyanmamız gereken, aslında her şeyin sanaldan sanalın yaratımı olan bir doğum değil midir? Maddeselliğin bizi yanıltmasından çıkış, kendi kendimizi köleleştirdiğimiz para piyasalarının çöküşü ile olacaktır. Ne kadar erken gelirse o kadar iyi. Şu anda dünya çapında kullanımda olan tüm ekonomik ve finansal sistemler çöktüğünde, önümüzde duran daha korkunç çöküşlerden kaynaklanacak olan insan ıstırabı önlenebilir. Uyanış için çok az bir zamanımız kaldı. Sanal para dünyası, kâğıt paranın elimizden çıkışı için zemindir. Tıpkı plastik kan emici kartların esaretinden yavaş yavaş kurtulmamız gibi. Artık düşünce dünyasını, düşüncemizin yarattığı sanal ile tecrübe edeceğiz. Ve bir sonraki aşama tüm paralar sanal olacak. Kendi yarattığımız paraya biçtiğimiz değerin çöküşüyle de bir sonraki aşama da sadece para için çalışmak yerine, insanlar tüm işlerini robotlar tarafından yapılmasına izin verebilecek. Ve hayatını sevdikleri şeyleri yapmak için nitelikli olarak kullanabilecek. Sanat dolu bir dünya içine doğru ilerleyeceğiz. İstersek buna Altın Çağ diyebiliriz. Yaratacak, araştıracak, bilinci daha üst seviyelere taşıyacak, hayatın gerçek manasının peşine düşeceğiz. Biz sanatçılar ise düşünceyi estetik olarak fizikselliğe indirip, izleyiciyi yine düşünce dünyasına yönlendirmeye kanal oluyoruz. Ve gerçekliğin kapısını aralıyoruz.
Şimdi, geçmiş ve gelecek düşüncemizde…
Gülnaz YILMAZ OLGUNCAN
FACEBOOK YORUMLAR