Doç.Dr. Cengis Timuçin ASİLTÜRK

Doç.Dr. Cengis Timuçin ASİLTÜRK

[email protected]

İLKELER VE YARI HAYVANSI İNSAN

25 Ocak 2024 - 14:00

"İlkel insan" özel bir kavram; bu kavram, büyük insanlığın (artık) 300.000 yıl kadar geride bıraktığı ilkel tutumlarla ve içgüdüyle şu modern dünyada yaşamak istemesine karşılık gelir. Dolayımsız olarak da "ilkel insan", doğadaki ilkel tutumlarını terk edemeyen modern dünyadaki insanın davranışlarını tanımlar. 

"Kimi ilkelere, kurallara, göreneklere bağlı" modern toplumsal yaşama zihnen uyum sağlayamayan ilkel insanın en belirgin özelliği ise, "özgürlük" ile "serbestlik" kavramlarını ayırt edememesinde gözlenebilir. Bu da birçok polemiği (sonuşmaz, içi boş, uzlaşıya götürmeyen tartışmayı)   beraberinde getirir.

Oysa modern toplumlar, hatta M. McLuhan'ın küçük köyü, salt bir kişi için vardır, o bir kişi her kişidir, ama şu alabildiğine hoyrat, rahat, kifayetsiz yaşamak isteyen yarı hayvansı insan değildir.

Yabani insanın toplumsal insana evrilmesi üzerine yapılan çalışmalar arasında en güvenilir olanı, hiç kuşkusuz ki Jean-Jacques Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi adlı eseridir. Yaban hayatı ve toplum hayatı hakkında bundan sonra yapılacak her türlü araştırma ve çalışma Rousseau'nun eseriyle çelişmeyecektir. 

1) "Rousseau, Hobbes ve Locke'un mücadele etmiş olduğu zımni-aleni ayırımı sorunuyla karşılaşmamaktadır. Ona göre, toplumsal sözleşme, bireylerin özgür ve eşit kalarak, onun vasıtasıyla, doğa durumunu terk edip sivil bir toplum inşa edebildikleri düzenektir (mechanism)."

2) "Toplumsal sözleşme veya sosyal sözleşme; bireylerin karşılıklı uzlaşma, bazı kurallara uymak üzerinde anlaşma ve birbirlerini şiddet, sahtekarlık veya dikkatsizlikten korumak için birleştirdiğini varsayan bir kavramdır."

3) "Kısaca, 16. yüzyılda toplum sözleşmesi fikri, dinî referanslara gönderme yapılarak anayasal bir ilke dairesinde, siyasal toplumda iktidarı işletecek olan otoritelerin iktidarının, hüküm sürdükleri topluluğun iradesiyle sınırlanması gerektiği beklentisi üzerinden dile getiriliyordu."

4) "Yurttaşı, ortak benliği, ulusu, devleti yaratan bir “Toplum Sözleşmesi”ni ve bu sözleşmeye toplumdaki her bireyin dahil olması gerektiğini savunur. Ulus olmanın temelinde egemenliğin var olması gerektiğini düşünür. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini savunmuştur."

Alıntıladığım bu görüşler de birbirini desteklemektedir. Sonuçta Rousseau'nun görüşleri ölçüt alınmadığında; kimi yarı hayvansı insanların bilgiye dayanmayan içgüdüleriyle ortaya attığı görüşler salt bir fikir kirliliğiyle kesişmektedir. 

Dolayımsız olarak ilkellik sonrası kimi düzenlemelerin kabul gördüğü ve yerleştiği toplumlarda bir "yozlaşmanın" yaygınlaştığı kuşku götürmez bir gerçektir. Sosyal medyanın bu yozlaşmadaki rolü bilimsel yöntemle araştırılmaya değerdir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum