Turizmin önemli isimlerinden Deniz Emin Tüfekçi, Turizmde 43 yılı yazdı.
Yönetim kurulu başkalığını yapacağım liste çıkartma dönemi;
99 seçimlerine kadar her genel kurulda düşüncelerimi konuşmalarımla genel kurullarda aktarırken, yıllar geçse de üyelerin arzu ettiği birçok değişimin yaşanmadığını görüyordum. Birçok arkadaşımla konuşup seçimlerde liste çıkartarak aday olmayı önerdim. Büyük bir destek olduğunu Türkiye’nin 17 yerinde bölge bölge , kapı kapı meslektaşlarımızı ziyaret edip toplantılar yaparak gördüm. Serhad Uslan ve Sabahat hanım başta olmak üzere 8-10 kişilik ekiple imece çalışması yapıyorduk. Sadece acentalar değil, bölgedeki oteller de çalışmalarımıza destek ve katkı sağlıyorlardı. Kimisi bir toplantıyı organize ve finanse ediyor, kimi meslektaşlarım önceden o kenti ziyaret edip ne için aday olduğumuzu anlatıyor, ben ise yapılan toplantılarda en az bir saat konuşma yapıp hayalimizdeki Türsab’ı çözüm bekleyen sorunlarımıza nasıl çare bulacağımızı anlatıyordum. Öyle toplantılar yapıyorduk ki, geleceğimizi duyan bölgedeki seyahat acentaları neredeyse eksiksiz toplantılara katılıyorlardı.
Ankara’daki genel kurulda mevcut aday Talha Çamaş’ın aday olmaması üzerine eski bakan ve Türsab başkanlarından Bahattin Yücel, yine eski Türsab başkanlarından Başaran Ulusoy ile birlikte üç gurup olarak adaylığımızı koyduk.
Konuşma yaptığım zaman her ne kadar salonunu %80’i hararetle alkışlıyorlarsa, diğer adayların karşısında sanki seçimi kazanmış gibi duruyorsak da, yapılan oylamada seçimi kaybettiğimiz ortaya çıktı.
Sadece bizim ekip içinde değil, üyelerimizin birçoğunda büyük bir hayal kırıklığı oluştu. Aralık ayındaki genel kurulun ardından Mart ayında Moskova’da tesadüfen bir araya geldiğimiz yönetime yakın isimlerle bir otel odasında sohbet ederken sayım sırasında nelerin döndüğünü Türsab’ın başkanının gerçekte benim olduğumu açık açık olmasa bile ima ettiler.
Seçimi kazandığımızdan emin olan arkadaşlarımız İstanbul’a dönmekte acele edip, o zaman resmi bir kontrolün sandıklarda yapılmadığı durumda meydanı boş bulan Başaran Ulusoy’a destek veren dostları ki hepsi sektörümüzde bilenen! , tanınan! Meslektaşlarımız, bana verilen oyları Ulusoy olarak okuyup yaklaşık 200 civarında oyumuzun karşı tarafa yazılmasını sağlamışlar, bunu da sonraki senelerde işin içinde olan bazı meslektaşlarımız, yemin billah ederek, özür dileyerek oyları Başaran beyin hesabına nasıl aktardıklarını, neleri nasıl yaptıklarını vicdanen rahatsızlık duymaları! nedeniyle anlatmışlardı.
Kişisel çıkara dayalı destekler sayesinde örgütlenen guruplar, genelin çıkarına hitap eden, o nedenle pek fazla inançlı! destekçi bulup örgütlenemeyen adayların benim dışımda pek şansı olmadığını sonraki yıllar göstermiştir.
Hepsi halen sektörde olan bu meslektaşlarımız aslında bana değil ama çok farklı bir noktada olacağını düşündüğüm mesleğimizin en önemli kuruluşunun kaderi, bir ölçüde de meslektaşlarımın geleceği ile oynadıklarının farkında olamamışlardı.2001 yılında da katıldığımız seçimde son kez aday olmuş, ancak yine benzer nedenlerle başarı sağlayamamış, çok iyi bir haberleşme ağını, kurucusu Cemal Kızıltan’ın olduğu, halen benzer faaliyetini sürdüren’’tursap.net’’ oluşmuştu.
Son kez aday olmuş ve seçilirsem bir dönem görev yapıp, anlayışımıza uygun sistemi oturtup yerimi yeni arkadaşlara bırakacağımı söylemiş, kazanamazsam gelecek dönemlerde aday olan arkadaşlarımıza destek olacağımı, tekrar aday olmayı düşünmediğimi söylemiştim. O dönemin ardından tam dokuz dönem başaran Ulusoy başkan seçilmiş, rakiplerini hep geride bırakmıştı.
Hukuk dışı bir yöntemle üyelerden sadece aday olan üç kişiye söz verilip, başka bir üyenin konuşmasına izin verilmediği 2017 seçimi dışında konuşmalarım zaman zaman politik olarak eleştirdiğim iktidarın yandaşı divan kurulları tarafından kesilse de, tüm genel kurularda mesleğimizle ilgili konularda görüşlerimi üyelerle paylaşmak yanında meslek yaşamım boyunca yazılarla da görüşlerimi çeşitli kanallarda ya da tv’lerde sözlü olarak paylaşmaktan geri durmadım.2019 yılındaki 24. Genel kurulda ise Divan başkanı olarak oy birliğiyle seçilmem nedeniyle kişisel görüşlerimi katılımcı meslektaşlarıma aktarma fırsatım doğrudan olmadı.
Geçen otuz yılda çok şeyin olumsuz olarak değiştiğini gördüm. Üye sayımız her yıl artmış, ancak, konuşulan konulardaki kalite, konuşmacıların hitabeti, katılımcıların kıyafeti, eğitim düzeyi, mesleklerine olan ilgisi her yıl daha da azalmış, genel kurullarda kavga bile edilir olduğunu görmek üyeleri Türsab’dan uzaklaştırır olmuştur.
Geçen yıllar içinde çok saygın bir meslek olarak nitelenen seyahat acentacılığı mesleği ne yazık ki bu algıyı toplum içinde büyük ölçüde yitirmiş, bu hem üyelerimizin hem de yönetimlerimizin marifetiyle, el birliğiyle başarılmıştır!
Demokratik bir örgüt yapısının zaman zaman kurulmasına karşın bu yapının yönetimlerce yeterince önemsenip çalıştırılmaması, düşüncelerin dikkate alınmaması, BYK, sonra da BTK oluşumlarında yeterince fikir üretilmemesi ya da fikirlerini almaya gerek duyulmaması, idari yapının bürokratik, hantal, işlevsiz bir yapıya dönmesine yol açmıştır. Genel kurullar sadece kimin başka olacağı sorusuna yanıt bulmak için yapılır olmuş, mesleğimizi ilgilendirilen konular ne gündeme alınıp görüşülmüş, ne de birkaç üye dışında üyeler tarafından dile getirile bilmiştir.
İstanbul’da düzenlenen İngiliz Seyahat acentaları birliği-ABTA- genel kurulunda nelerin hangi alt kurullarda görüşülüp karara bağlandıktan sonra genel kurul gündemine alınıp, oylanıp karara bağlandığını, alt komite çalışmaları sırasında asıl mücadelenin orada verildiğini görünce, bizim genel kurulların bir panayır havasından öte işlevi olmadığını üzülerek söyleyebilirim.
Üyelerin haklarını geliştirmek, sorunları çözme konusunda ayrışan yönetim adayları ne yazık ki ne dayanışmayı ne de gelişmeyi sağlayamadılar. Gelir kapısı olarak görülen yeni üye kabulleri Türsab’ın kalite anlamında değil sayı anlamında büyümesi dışında hiçbir işe yaramamış, ve ne olup bittiğini sorgulamayı bırakın, merak bile etmeyen üyeler sayesinde bu güne kadar gelen yönetimler keyfi yönetim anlayışını sorgusuz sualsiz sürdürmüşlerdir.
Ortalama seyahat acentası ömrünün on yılı bulmadığı, kapanandan, ya da el değiştirenden daha fazla yeni acenta açma isteğinin oluşması ve açılması ise bir başka hayret verici konudur. Çok iyi niyetli meslektaşlarımız duyumlara dayanan tabloların bir süre sonra gerçek olmadığını ancak para kaybedince görerek meslekten ayrılmaktadır. Parası olanın değil, bilgi ve deneyimi olanların seyahat acentası açması doğal olurken, bir dönerci dükkanının bile daha fazla yatırım gerektirdiği parasal koşullarda seyahat acentaları açılmış, Bu günkü acı tablo ortaya çıkmıştır.
Birlik yasasının sadece seyahat acentalarının değil, seyahat acentalarının patronajında konaklama, rehberlik, ulaşım gibi alt sektörlerin de bir arada olduğu yeni yasanın çıkması gerektiğini umarım Pandemi sürecinde sektörün paydaşları anlamışlardır.
Türkiye özellikle 1991 körfez krizinin ardından yanlış değerlendirmeler sonucu ‘’shopping’’’e dayalı haftalık 100-150 Euro fiyatlarla uçak dahil turlar satarken, Çin’den Almanya’ya, Fransa’dan Japonya’ya bir çok pazarda iş yapmayı ‘turistin cebine para koyarak’’ getirme olarak görmüş, bunu yapanların hiç biri iş yaşamlarını sürdürme başarısını gösteremeseler de, turizm piyasasının bozulmasına, haksız, gereksiz, dayanaksız rekabet sonucu bir çok yerli ya da yabancı acentanın da iş yapamaz hale gelmesine yol açmışlardır. Ne yazık ki günümüzde bile bu tür operatörler! Devlet desteği görürken, kişi başı turizm gelirimiz rakip ülkeler arasında en düşük sırayı almış, belki sayı artmış ,ancak plansız otel yatırımları sonucu, benzerini rakip ülkelerde 3 yıldızlı oteldeki kahvaltısız servise vereceği parayla, Türkiye’de 5 yıldızlı otellerde her şey dahil sahip olabilmişler, müşteriye hizmet veren tesisler üst düzeyde iken, düşük bütçeli turistler de bu tesislerde konaklar olmuşlardır.
Turizm’de en büyük sorun, olmayan turizm politikaları, oluşturulmayan stratejiler, ve gerektiği zaman devreye sokulabilecek taktikler üzerinde bir fikir jimnastiğinin dahi, yumurta kapıya gelmeden hazırlanmamış olmasıdır. Pandemi sürecinde bu bile yapılamamıştır.Kağıt üzerinde, uygulama şansı bulunmayan, uygulanmayan bir çok çalışma göstermelik yapılmış, hayata geçirilmesi gereken işler bir ‘’akıl birliği’’ sağlanamadığı için gerçekleştirilmemiştir. Sorun bir bakanın, hatta hükümetin çözebileceği değil, yerel yönetimlerden işin içine giren tüm alt sektörlerin bir araya gelip çözmesi ile mümkün olacak boyutta bir çalışmayı gerektirecek boyuttadır. Sivil toplumun önemini kavramamış siyasi yapıların böyle bir adımı atması mümkün görünmemektedir.
Deniz Emin Tüfekçi
Devamı >>>>>>>>
Baştarafı<<<<<<<<<<
FACEBOOK YORUMLAR