Deniz Emin TÜFEKÇİ

Deniz Emin TÜFEKÇİ

[email protected]

Turizm de 43 Yıl ve önemli dip notları -6

29 Haziran 2020 - 11:06 - Güncelleme: 02 Temmuz 2020 - 23:12

Turizmin önemli isimlerinden Deniz Emin Tüfekçi, Turizmde 43 yılı yazdı. 

Yangının gösterdiği dayanışma ve Ruslar;

92 yılında, işlerimizin çoğunu körfez krizinden dolayı geçmişe göre kaybetmiş durumda, koca ofisimiz bir gece, sezonun ortasında, 3 Temmuzda elektrik kontağından yanıverdi. Bilgisayarlar karikatür gibi yamuk yumuk olmuş, yanmayanları itfaiye sular altında bırakmış, tek yazılı sağlam evrağımız kalmamıştı. Ön büro hizmeti veren diğer ofisimizden haberleşmeyi yürütüyorduk. Kim duyduysa, acenta sahibi ya da otel yöneticisi dostlarım haberimiz bile olmadan yürüyen turlarımız için ne lazımsa yapmışlar. Bunun bir çoğunu haftalar, aylar sonra duymuş, gösterdikleri dayanışma nedeniyle gözlerimiz dolmuştu. O gün gördüm sektörde ektiğimizin ne olduğunu.
Yurt içi ve yurt dışındaki tüm kontaklarımızdan talep ettiğimiz tüm yazışmalarımızın kopyalarını neredeyse 15 gün içinde alıp dosyalayıp eski bilgi noktasına gelebildik. Yangın sabahı şaşkınlıkla oturup ağlayan çalışma arkadaşlarıma, Sokollu Mehmet Paşa’nın meşhur lafını,’’  Gemilerin yelkenlerini atlastan, halatlarını  ibrişimden yaparız..’’  diyerek cesaret verip üzüntülerini hafifletmeye çalıştım. Çalışma arkadaşlarım benden daha çok üzülmüşlerdi.
Kısa sürede eski halimize döndük. Ama koşullar herkes gibi bizim de işlerimizi elimizden almıştı. İşsiz kalan kimi meslektaşlarımız da elimizdeki işleri yarı fiyat teklif ederek alıyorlar, bunu da bir marifetmiş gibi yüzümüze söylüyorlardı. Çok değil, onları birkaç yıl sonra zararına yaptıkları işler nedeniyle  bir daha turizm piyasasında göremedim.
Zararı sadece kendilerine değil, bize ve sektörün diğer paydaşlarına da olmuştu.
Sovyetler birliği dağılmış, eski Sovyet ülkeleri vatandaşları yurt dışına çıkabilir olmuştu. 92 yıllı Aralık ayında ofisimin zili çalınca otomatik kapı açarın düğmesine bastım. 70 yaşlarında gri, yıpranmış takım elbise giymiş, entelektüel, bilge görünümlü zayıf bir adam merdivenlerden çıkıp beni karşısında görünce İngilizce konuşmaya, Çerkez ülkesi kenti Minvode’den geldiğini, haftada iki sefer Kafkaslardan İstanbul’a 154 kişilik uçakla turist getirmek istediğini ve bana onlar için uygun otel bulmamı istedi. Onunla beraber neredeyse 15 yıldır çalıştığımız, müdürüne nazımın geçtiği bir otele gittim. Müdür yanımdaki kişiyi bir şeye benzetemediği, söylediklerimi de çok ciddiye almadığı gibi, ben bu sarhoş Ruslara yer vermem diye tutturdu. Oteli beğenen müstakbel partner’ime bir iki otel daha gösterdim. Beğendi ve koşullarda anlaştık.
Gelecekleri günden bir gün önce uçağın kaçta ineceğini, uçuş numarasını, kaç kişi olduklarını sormak için telefonla aradı. Bizim 83 sonrası yavaş yavaş terk ettiğimiz telefon santralı üzerinden haberleşme çabamız sonuç vermedi. Ertesi gün bir uçak dolusu Rus gelecek ama kaç kişi, ne zaman, hangi uçakla, saat kaçta gelecek bilemiyordum. Atatürk Havalimanı kontrol kulesinde çalışan bir arkadaşım kanalıyla bilgi almaya çalışıyordum. ‘’Bizim hava sahasına girmedikçe hiç bir bilgiye sahip olamayız! dedi. Yani inişten neredeyse en erken yarım saat önce.
4 otobüs, bir minibüsle de ben ve birkaç eleman havaalanına gidip, beklemeye başladık. Sonunda kuleden haber geldi.5 saat beklemeden sonra uçak inmişti. Hepsisin elinde birkaç bavul ve bir sürü paket vardı. Otobüslerin bagajları dolduğu gibi, ellerindeki paketler otobüsün içini de doldurmuş, hiç alışık olmayan otobüs şoförleri koltuklar yırtılacak diye söylenmeye başlamışlardı. Otele gelip yerleştirdikten sonra anladım ki her gelen yanına satmak için birçok şey getirmişti. Porselen tabak satıp yerine İstanbul’dan porselen tabak takımı alanları da, plastik çiçeklerden onlarca demet alanları da gördüm. Otelde getirdikleri kadar satın aldıkları eşyaları da görünce dönüş günü iki kamyonet, birkaç hamal tutup eşyalarını havaalanına taşıdık. Kontrol noktasındaki gümrükçüler de şaşkınlık içinde büyük paketleri açtırmak istiyorlardı. Koli bantlarına sarılı paketlerin bir kaçı açılırken arkadaki kuyruğun uzaması diğer yolcuların homurdanmasına neden olduğundan birisi bana gelip, uğraştırma bizi, ver bir şeyler de geçsin hepsi dedi. Tam da adamını bulmuşlardı. Bunu duymamış olayım ,işinizin gereği neyse onu yapın! dediğimde çok tedirgin olup, herkesi geçirmeye başladılar. Kartvizitimi alan birisi bir gün telefonla bu işin böyle olmayacağını, çorba parası atmamı söylediğinde ne diyeceğimi bilememiştim. İlk seferden sonra alana gidip o görevlileri görmesem de, rehberlerimiz her seferinde onların rahatsızlıklarını, hatta kamyonları çeviren trafik görevlilerinin de bu ticaretten paylarını almak istediklerini iletiyorlardı. İki buçuk ay çok mutlu bir şekilde çalıştık. İyi dost olmuştuk. O sırada 1 usd 6 rubleden 12 rubleye çıkmıştı. Bu develüasyon onların işlerini zorlaştırmış, para ödemelerinde sıkıntı yaşamaya başlamışlardı. Bir kaç hafta eksik ödemeye göz yumsam da, sonunun iyi olmayacağını gördüğüm için alacaklarımdan vaz geçerek daha fazla çalışamayacağımızı söyledim. Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra bir acenta sahibi meslektaşımın onunla çalışmaya devam ettiğini ama sonunda yüklü bir miktar borç bırakarak o acentanın iflas ettiğini, sahibi olan o yaşlı kişinin de vefat ettiğini bildirdi. Çok üzüldüğümü bu gün bile söyleyebilirim.
Ben otelime Rus almam!, onlar votka içer oteli birbirine katar…! diyen otelin müdürü dostum sonraki yıllarda oteline sadece Rusları, diğer pazarlara göre daha iyi fiyata satabildiği için pek beğenip, alır oldu. Ruslarla o şekilde çalışan ilk birkaç acentadan biri olmuştuk ve o pazarın önemini anlamaya başlamıştım.
 
Ver elini Rusya!
93 Martında Moskova’ya gittim. Başka bir dünya ile karşı karşıyaydık. Onları tanımak için uğraştım. Birden yüzlerce acenta! İle yüz yüze geldim, herkes fiyat istiyor, kimse İngilizce bilmiyor, işaretlerle anlaşmaya çalışıyor ama başarıyorduk. Ne faks ne teleksleri var .Sadece telefon, ve adres. Kartvizitler Rusça. Kimi İstanbul, kimileri Antalya istiyordu. Krasnoyarsk başta olmak üzere Omsk, Tümen, Minvode gibi şehirlerden yolcularımız gelmeye başlamıştı. Otellere para elden, peşin ve dolar olarak ödeniyor.Yoksa yer yok! Alman’a ayrı, Rusya %25 daha fazla ve ayrı bir fiyat. Oteller kurallarını! anında oturtuverdi. Yolcu geliyor ama Rusca bilen elemanı ara ki bulasın. İmdadımıza Bulgaristan’dan gelen Türk kökenli göçmen soydaşlarımız yetişti. Bu arada Rusya’da bir çok şehri görüp gezip potansiyeli inceleme fırsatım oldu. Fuarlara katılıyor, iş yapabileceğim partner arıyordum sürekli.
95 yılında St.Petersburg fuarında birisi iri yarı iki adamla tanıştım. Antalya’ya turist göndermek istiyorlardı. Gelin ,sizi Antalya’da gezdireyim, neyi beğenirseniz onu yaparım dedim. Bir ay sonra geldiler. Alanya’dan Tekirova’ya kadar şubat ayında otelleri gezdirdim. Bir hafta boyunca onlar beni ben onları tanıdım. Sovyet gizli istihbarat teşkilatı KGB’nin St.Petrsburg’daki üst düzey eski elemanlarıymış. Tevfik Bağcı da o sıralar haftada iki İL-86  uçakla(350 kişi)Antalya’ya gelen yolculara hizmet veriyor. Otellerin hepsi 5 yıldızlı. Ben aynı pazarda rekabet olmaması için bizimkilere 3 yıldız, ucuz otelleri önerdim. Bir kaç tane de araya 4-5 yıldızlı otel serpiştirdim.
İlk yıl haziran ayı ortasında tüm rezervasyonlar yıl sonuna kadar dolmuştu. O pazarda rekabet olmadan birden yer edinmiştik. Hem biz, hem de onlar kazanmıştık ama onlar daha ilk yıl yok! Satmışlardı. İkinci yıl kapasiteyi ikiye katladık. Operasyonu Antalya’da Tevfik’le birlikte aynı ofiste beraber yapıyoruz. İşler daha da büyünce kendim bir başka isimle bir acenta daha açtım, müdür olmaya aday kişiyi de ortak edip işin başına koydum. Her yıl kapasiteyi ikiye katlayıp, Bodrum’da da ofis açarak 2005 yılına kadar işleri başarıyla sorunsuz yürüttük. Rusya’nın 7 şehrinden charter indiriyorduk. Bir gün operasyonunu yaptığımız şirketin büyük ortağı, artık şehir turlarını kendilerinin yapacağını, otellerini bizden almaya devam edeceğini söyleyince, buyurun hepsini siz yapın! dedim. Bu beklemediği cevabın altında kalmadı ve ilişkimiz 2005 sezonu başında, binlerce rezervasyonu almışken bitiverdi. Dostluk örneği olarak tüm anlaşmaları doğrudan onlara devrettim. Düşündükleri sistemi yürütme şansları yoktu. Ama bu işi biz de yaparız! diyen bazı adamların sözüne kanıp anlaşmayı bozmaları onlara pahalıya patladı. Aradan 3 yıl geçince maalesef şirket Türkiye kapasitesini çok küçülttü ve büyük borçlarla birlikte batıverdi. Her şeye karşın 10 yıllık ilişkinin aktörleri olarak yıllar geçse de dostluğumuz devam etmektedir.

Deniz Emin Tüfekçi
Devamı >>>>>>>>
Baştarafı<<<<<

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum