Geçen günlerde Cumhuriyet Gazetesinin televizyonu Cumhuriyet TV’de sevgili Emel Seçen’in konuğu oldum. Biraz sanat bir sosyoloji ve tabi ki en çok da müzik hayatımın en önemli projelerinden biri olan Ocemut’u konuştuk.
Sanata ulaşımın zorluklarını irdeledik. Türkiye’de koro müziği yapmanın hele hele etno-müzikoloji adına çalışmalar yapan bir koronun ayakta kalma mücadelesine değindik.
Oldukça keyifli ve güzel bir sohbetti. Başta değerli gazeteci Emel Seçen olmak üzere tüm kadroya teşekkür ederim.
Bu söyleşi ile ilgili olarak sosyo-kültürel dağılımda alt gruplardan bir kaç eleştiri aldığım için söylevlerimi yinelemek isterim.
Yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın pek çok ülkesinde sanat pahalı bir yaklaşımdır. Sanat ve eğlentinin karşılaştırılması ise tarih boyunca karşımıza çıkan büyük bir yanlış olgudur.
Günümüz dünyasında (bir kaç özel ülke hariç) devlet kadrolarında opera sanatçısı bulunmaz. Her hangi bir opera eseri sahneye konulacağı zaman o rolleri oynamış ve yönetmenin aklındaki casta uyan opera sanatçıları davet edilirler. Temsil bittiğinde sanatçılar temsil harici bir ödenek yada maaş almazlar.
Virtüöz seviyesi bir enstrüman sanatçısıysanız yani solistseniz yine bir devlet kadrosunda bulunmazsınız. Davete göre gider çalar ve dönemsel kazanımlara sahip olursunuz. Daha sistemci olan arkadaşlarımız ise herhangi bir kadroya temelli olarak girebilmek için dünya çapında sınavlara girer başarılı olanlar da bu kadrolarda yer alırlar.
Dünyanın her yerinde iyi bir çalgı pahalıdır. İyi bir tel genellikle el yapımıdır ve el yapımı olan her ürün pahalıdır.
Türkiye ve benzeri ülkelerde ise durum çok daha karışık ve zordur. Bunu genelin anlaması için daha çok örneklerle anlatmak isterim. Türkiye özellikle son yıllarda ciddi enflasyonist ortamın hüküm sürdüğü bir coğrafyadır. Bu coğrafya mevcut iktidarın da politikası gereği özellikle sanat için gerekli materyallerin üretimini desteklemez.
Bu durumda biz sanatçılar üretim için yüksek maliyetler ödemek zorunda kalırız. Popüler kültürün sanatı ezdiği yeni dünya kültüründe ayakta kalabilmek bu bağlamda çok zordur.
Örneğin geçen sene 375TL ye aldığımız keman teli bu sene 1650TL ye ulaştı. Geçen sene biraz akort tutabilen ve Çin menşei olan kemanlar ortalama 1500 TL ye satılırken bu sene bu rakam 8000 - 10000 TL arasında değişmekte. Biz ülke olarak geleneksel çalgılarımızın bile aksam ve gereksinimlerinin büyük bir çoğunluğunu ithal olarak elde etmek durumundayız. Tabi ki bu günden güne artan döviz ile birlikte ulaşımını zor hale getiriyor.
Bazı okurlar şunu söyleyeceklerdir 200TL ye de tel var 10000TL ye de… 200TL ilk bir teli başlangıç seviyesinde bir öğrencinin çalgısında en fazla 6 ay kullanırsınız. Ardından çalgı gerçek sesini veremeyeceği için öğrenci mutlaka arayışa girecektir. Kontrplak malzemeden üretilmiş bir çalgı yapısı gereği kısa bir süre sonra deforme olacak ve yine beklentiyi karşılayamayacaktır.
Bu şartların hepsini teker teker irdelediğimizde tek bir gerçek ortaya çıkar. Parası olmayan bir kişinin sanata dokunması çok kolay değildir. Çünkü bunu gerçekleştirebilecek ekipmana kısaca çalgıya, tele, aksama kavuşması yüksek maliyetler gerektirir.
Tüm bu şartları bir şekilde karşıladınız diyelim. Sanat eğitimle olgunlaşır. Pek çok veli çocuğunun haftada 1 gün 1 saat özel bir kursta eğitim alarak virtüöz olacağını düşünmektedir. Haftada 1 saatlik çalışma, hobi yaklaşımından öte bir değer taşımaz. Çocuğunuzun bir çalgıyı iyi öğrenebilmesi için istatistik olarak temel çalışma süresi 2000 saat olarak hesaplanmıştır. Bu çalışmanın büyük bir kısmı da eğitimdir. Bu mantıkla baktığımızda hiç tatil yapmadığınızı, hiç ara vermediğinizi düşünürsek bir yılda yalnızca 52 saat ders alabilirsiniz. 52 saat de kendi başınıza çalışma koyalım. Bu tabloya göre yılda yalnızca 104 saat çalışmış olacaksınız ve bu da minimum değer olan 2000 saate ulaşmak için ortalama 20 yıl çalışmanız gerektiğine karşılık gelir. Peki sizin bir hobiye 20 yıl ayıracak vaktiniz ve bütçeniz var mı?
Peki kimden eğitim alıyorsunuz. Bu gün Türkiye’de eğitim veren popüler isimli pek çok kursu inceledim. Bu kursların pek çoğunda yeterli eğitim yok. Doğru eğitim hemen hemen hiç birinde yok. Doğru hoca ise çok azında var onlar da kursların müfredatına göre eğitim vermek zorundalar. Klasik müzik eğitimi alan öğrencilerin neredeyse tümü çaldıkları bestecileri tanımıyorlar. Sanat kuramını, sanatın tarihini, zaman içinde müziğin evrimine dair hiç bir bilgileri yok. Yalnızca çaldıkları enstrümanı bol tekrar ve doğru seslerle tınlatma becerisine sahip oluyorlar. Bu popüler kursların çoğu teori, sanat kuramı, sanat tarihi, müzik tarihi gibi konuları aktarmıyor. Bu durumda da çocuğunun sanat ile ilgilenmesini isteyen ancak yeterli bilgiye sahip olmayan veli, hem maddi hem de manevi olarak (ki en önemlisi zamandır) ciddi kayıplara uğruyor. Bu bağlamda incelersek merdiven altı kurslardan pek bir farkı olmayan bu kurslara standart kursların en az 4 katından başlayan rakamlar ödeniyor. Ayrıca pek çok kursun içerisinde ders veren hocalar maliyet nedeniyle konservatuvar ya da güzel sanatlar lisesi öğrencilerinden seçiliyor. Sizlere de uluslararası hiç bir geçerliliği olmayan süslü sertifikalar vererek gönlünüzü alıyorlar. Peki çocuğunuz bir sanatçı oldu mu, uluslararası bir sınava girebilir mi?
Konservatuvarlar ve dengi okullar sizi bir ünvan sahibi yapmazlar. Bir sanatçının ünvan sahibi olabilmesi için mutlaka iyi eğitim alması, iyi çalgılar ve aksamları ile çalışması en önemlisi de kişisel olarak çok çaba sarfetmesi gereklidir. Tüm bunları hesaplarsak ciddi maliyetler ortaya çıkar. Bunu ticari olarak düşünürseniz harcadığınız parayı geri alma oranınız düşük ya da çok uzun yıllar gerektiren çalışma hayatına tabidir.
Parası olmayan müzik yapmasın mı? Dediğinizi duyuyorum. Eğer profesyonel olarak bu işi yapacaksanız paranız olmalı. Paranız yoksa hobi çalışmalarından öteye gitmeniz pek olası değildir. Bir çalgıya dokunabilir, belki bir kaç eseri doğru çalabilirsiniz. Ancak gerçek bir konserde performans sergilemek için bunlardan çok daha fazlası gerekir. Dünyada milyon seviyesinde piyano çalan piyanist ve piyanist adayı var, bu piyanistlerin hepsi muhtemelen en az bir Chopin eseri çalmışlardır. Ancak dünyada bu gün Chopin’i doğru yorumlayabilen sanatçı sayısı iki elin parmağını geçmez. En büyük yorumculardan biri de büyük bir gururla bu ülkenin büyük piyanistlerinden biridir.
Yazdığım her konuyu biraz düşünmenizi dilerim. Varın hesabınızı siz yapın. Sanata ulaşmak pahalı mı ucuz mu?
Doç.Dr. Oğuzhan Uç
FACEBOOK YORUMLAR