Bu yazımı esasında geçen sene kaleme almıştım. Ancak malum sebeplerden hükumet ile karşı karşıya gelmemek için bugüne kadar sakladım.
Takip eden dostlarımız muhtemelen biliyorlardır. Uzunca bir süredirİstanbul Sahne Perde Film Eğlence Yerleri Esnaf Ve Sanatkârları Odası (İSPESO)
Başkanı Sn. Terlan Kaya ve Gazeteciler Sosyal Sorumluluk Projeleri Derneği (GASSOPDER) Başkanı Sn. Yaşar Kaba ile sanatçıların özlük hakları ve insani yaşamı üzerinde çalışmalar yapmaktayız. Bu çalışmaların başlamasından 2 ay sonra tüm dünyada da etkileri süren büyük CORONA salgını gelmesiydi. Özlük haklarının gerekliliği tüm çıplaklığı ile karşımıza çıktı.
Öyle ki topraklarında Aspendos, Antiphellos, Hiarapolis, Xanthos, Efes, Termessos, Myra vb. gibi MÖ. 3. YY a kadar tarihlenen sayısız antik tiyatroya sahip bir coğrafyada maalesef ki tiyatrolar kapılarını kapattılar. Gazinolar ve müzik eğlence merkezleri kapılarını kapattılar. Hatta bunun ötesinde Kültür Merkezleri dahi faaliyetlerini durdurdu.
Pek çok müzisyen çalgılarını satarak evine ekmek götürmeye çalıştı. Pek çoğumuz intihar etti. Müzisyenlerin yaşadığı koskoca bir mahallenin elektriği kesildi, hastası, çocuğu, yaşlısı sefil duruma geldi.
Kurduğu tiyatronun çatısından atlayanı da gördük, çocuğunu aç olarak okula göndereni de.
Ortak sorun sosyal devlet kuramının işlememesiydi. Sanatçılar sosyal ve insani haklardan yararlanamıyor, hastalanınca doktora gidemiyor, emekli olamıyor, temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olduğunda hiçbir destek alamıyorlar. Bu konu ile ilgili herkesi kapsamayan bir kanun maddesi henüz oluşturulamadı. Yalnızca film sanatçılarına ait olan bir dernek tarafından hayata geçirilmiş olan bir kanun var, olsa da genele yayılması mümkün olamadı. Bu konu ile ilgili çalışmalar yapmak için elimizde her türlü done var. Hatta bununla ilgili uygulama kanunları yapılamamış Anayasa maddemiz de ortada.
“XIII. Sanatın ve sanatçının korunması MADDE 64. — Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.”
Tam da bu madde üzerine, bu zorlu günlerden geçerken T.C. Kültür ve Turizm Bakan yardımcısı ile İstanbul Taksim’de bulunan ofisinde bir görüşme gerçekleştirdik. Amacımız zaten hakim olduklarına inandığımız gündemi yorumlamak, bununla ilgili çözüm önerileri geliştirebilmek için ortak çalışmalar yapabilmekti.
Yalancı
İlk olarak tiyatroyu temsil eden ve tanınmış bir oyuncu arkadaşımız özel tiyatroların sorunları ile ilgili konuşmaya başladı. Bahsi geçen konu devletin destek verememesine karşın üstüne üstlük biletlere uygulanmak zorunda olan vergiler nedeniyle özel tiyatroların ve devlet tiyatrolarının arasında doğan haksız rekabet ortamının yumuşatılabilmesi için bir vergi indirimi talebiydi. İlk cevap “Yalancı” oldu. Evet devlet biz sanatçılara yalancı dedi. Evet bizim hayatımızın bir bölümü size göre yalandır ama o yalan sahnede geçerlidir. Bir karakteri canlandırırken, bir eseri yorumlarken o kimliğe bürünürüz ve kendi kimliğimizden çıkarız. Ancak günlük hayatta buna ihtiyaç duymayız, ya sizler…
Biz Yardım Yapıyoruz Siz Gerçeği Bilmiyorsunuz
Sayın Bakan Yardımcısı, devlet kurumlarında bulunan sanatçılar için özel yardımlardan bahsetti. Bunun üzerine kendisine ya kayıtlı olmayanlar ve tüm geçimlerini bu işten sağlayanlar diye sorduğumuzda bizim gerçeği bilmediğimizi iddia ettiler.
Bana sosyal medya Sloganları ile gelmeyin
Sanat emekçilerinin sosyal hakları ile ilgili bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu bu konuda harekete geçilmesi gerektiğini belirttik. Bununla ilgili bir anayasa maddesi olduğunu, bunun altında kanunun şekillendirilebileceğini kendisine ilettiğimizde uzun yıllardır bürokrat olduğunu, kendisine işini öğretemeyeceğimizi beyan etti. İşin en ilginç tarafı ise Anayasa maddesi için ise bana ‘sosyal medya sloganları’ ile gelmeyin demesi oldu.
Önce anlamadık sonra hatırladık görüşmeden 10 gün önce farkındalık yaratmak için sahne sanatçıları olarak Anayasa maddesini (64) profilimizde paylaşmıştık. Bir Anayasa Maddesi sosyal medya da paylaşıldı diye slogan olmaz. Bu durum akla o maddenin ‘Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur’. Emri onlar için bir şey ifade etmiyor itirafı oluyor ki 40 yıldır bu maddenin uygulama kanunları yok yani bu ülkede sanatın ve sanatçının devlet nezdinde karşılığı yok.
Siz Akademisyenler Nereden Bileceksiniz
Sahne sorunları ile ilgili olarak yazdığım dosyayı, sorunları çözüm önerilerini içeren bir dosyayı kendisine sundum. Evet, ben şahsen sundum, okudu mu bilemem. İlk aldığım tepki siz akademisyensiniz sahneyi nereden bileceksiniz oldu. Sanırım bir eksik bilgi var bizlerle ilgili onu da buradan paylaşayım istedim. Bizler yani sanatçı öğretim görevlileri, Sanatçı Akademisyenler olarak yalnızca akademinin dört duvarı arasında ders veren, kuram aktarıcıları değil aynı zamanda icracılarızdır.
Bu yüzden ismimizin başında akademik kariyerimizle beraber Sanatçı öğretim görevlisi tabiri kullanılır. Ben yaklaşık 25 yıllık bir eğitimci ve 30 küsur yıllık bir sahne sanatçısıyım. Hem solist olarak hem de çalgı virtüözü olarak konserler veriyorum. Ayrıca Anadolu coğrafyasının dünyada da tanıtımı için önemli bir oluşum olan “Ocemut” isimli Türkiye’de tek olan otantik çok sesli, etnik bir müzik topluluğunun kurucusu ve şefiyim. Sanırım biraz bu konuda bilgi sahibi olmamdan daha doğalı yoktur.
Velhasıl muhteşem verimli bir konuşmadan sonra tekrar görüşme sözü olarak, çalışmalarımıza davet ederek, saygılarımızı sunarak makamdan ayrıldık.
Daha sonra yaptığımız çalışmalarda bunun bir iktidar sorunu olmadığını da gördük. Hiçbir muhalefet partisinin de sanatçılar ile ilgili bir programı ve çalışması yoktu. Muhtemel olarak sanatçıların gerçek bir oy potansiyeli oluşturduğuna inanmadıklarından olsa gerek biz çalışmalarımıza yine akıntıya kürek çekerek devam ediyoruz.
Sonuç olarak sanatçıların özlük hakları ile ilgili olan çalışmalarımız, ne kadar destek alamasak da sürüyor. Durmayacağız…
Sanatla ve Sevgiyle kalın.
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Uç
FACEBOOK YORUMLAR