Türkiye, 2022 yılına ilişkin yerli otomobil için bir yolculuğa çıktı. İlk tanıtımlarda görüyoruz ki, başlangıç noktasıyla mukayese edildiğinde inatlaşmaktan vazgeçilip, doğru düzgün bir yola girilmiş. Bu açıdan eleştirilere kulak verenlere teşekkür ve emeği geçenleri tebrik ediyorum.
Elbette bu sözlerim tanıtım toplantısında anlatılanları, konuşulanları esas alarak yorumlanmalı. Yani gerçekten tam elektrikli bir otomobilin, alt yapı ihtiyaçlarını gidererek, güçlü otomotiv yan sanayimizi çırak çıkarmadan, nesnelerin interneti gibi esasları bünyesine katarak yapılacağı, aksamları kadar motorunun ve bataryalarının da ülkemizde üretileceği taahhüdüne inanmak isteyerek söylüyorum.
Hedefi böyle koyunca izlemeye değer bir şey ortaya çıktı. Yetmez... Burada yazılımının da mutlaka Türkiye’de üretilmesi, doğru pazarlama stratejileri uygulanması, yurtiçinde satışının desteklenmesi, bugünden pazarda nasıl yer edineceğinin de hesaplanması gerekir.
Görüyorum ki tanıtım aşamasında şimdiden yurtdışı fuarlar, organizasyonlar hedeflenmiş. Fiyatla ilgili sorulara da, pazardaki konumlanmasına da akılcı yanıtlar veriliyor. Yani ‘erkenci kuş’ olma arzusu yok. Lakin halen tam olarak yazılımından söz eden de yok.
Yeni ekonominin içerisinde yazılımın yerli olmadığı, hiç bir şeyin yerli olması söz konusu değil. Bu açıdan Türkiye’deki yazılımcılara çok inanan biri olarak söylüyorum ki, tartışmasız bu konuda içeriden hizmet alınmalı. Çünkü katma değeri başka türlü elde edebilmenin mümkün olmadığı bir döneme giriyoruz.
Şimdi bu sözlerime şaşıranlar; ‘Bu saatten sonra ne değişir’ diye düşünenler olacaktır. Öncelikle şunun altını çizerek hatırlatalım. Ortada üretilmiş bir şey yok. Yurtdışında yapılmış bir prototip ve hedefler üzerinden konuşuyoruz.
Hologram çağına gidilirken, siyah beyaz tüplü televizyon yapıp bunu satmaya kalkan ilk anlayıştan uzaklaşmak benim adıma nefes aldıran ve artık üretim sürecini izlemeye değer hale getiren bir durum.
Zira ilk ortaya çıkış da, iş yapmayan yabancı bir tasarımın satın alınması da, kullanılacak yakıt türü de aynen bunu anlatıyordu. En azından niyet babında buradan uzaklaşıldığını görmek memnuniyet verici.
Ayrıca üretim için seçilen ilin Bursa olması, sektörel geleneksel üretim yapısı nedeniyle doğru bir tercih. Çünkü şehrin at arabacılığından buraya geldiğini Prof. Dr. Önder Küçükerman’ın çalışmalarından dolayı biliyoruz.
İlk başta bunları söylediğimizde ‘yerli otomobile karşı mı çıkıyorsun’ diyen akıl tutulmasının, en azından ortaya koydukları tezin saçma olduğunu kabul edip, yeni ekonomiyi anlamış ve hedefi bu doğrultuda belirlemiş olması nedeniyle ihtiyatlı bir iyimserlik içine girdiğimi belirtmek isterim.
Her ne kadar hala babayiğit kıvamında düzeysiz bir tavır içerisindeysek de, bunun akıl, bilim, ekonominin gerekleri, ihtiyaçları, fizibilite gibi yöntemlere çekilmesi gerektiğinin tekrar altını çizmek isterim. Mesela Hacettepe Üniversitesi’nde 7 sene önce çalışmalarına başlanan ve 4 yıl önce yapılıp, ortaya çıkarılan EVT S1 ekibinin ne yaptığına da bakmak, niye görmezlikten gelindiğini bulmak ve onları da bu projeye dahil etmek gerekir. Belki de spor model olarak bu tercih edilebilir, çünkü Türk mühendislerinin eseri ve sanıldığının aksine Devrim’den sonraki ikinci yerli otomobil tanıtılan değil, EVT S1. Destek verilmediği için ortada duruyor.
Dönersek son prototipe... Garip olan, prototipin ortaya çıkmasıyla yaşanan tartışma. Bir kesimin incelemeden karşı çıkmaya devam ettiğini, ders alındığını görmediğini, diğer kesimin de otomobili üretmişiz gibi davrandığını şaşkınlıkla izlemek ilginçti.
Yani nasıl ilk haliyle, tanıtılan halinin bir olduğunu görmemek siyasi görüş körlüğüyse, iş bitmiş, üretim yapılmış gibi davranmak da ayrı bir cehalet. 27 Aralık günü tanıtılan sadece yurtdışında üretilmiş bir prototip.
Asıl iş şimdi başlıyor. 2022’ye kadar en azından bu zihinsel gelişmeyi sağlayan ekibe saygı duyarak, zaman vermek, çalışmalarını takip etmek gerekir. Söylemler de, prototip de bir niyet göstergesidir. Bundan sonra izlemek ve bu doğrultuda değerlendirme yapmak lazım.
Velhasıl kelam ne iktidar yanlıları gibi çığlıklar atmak, ne de karşıtları gibi külliyen karşı çıkmak akılcı bir tavır değil. Sakince takip edip, niyeti fiiliyata çevirecek performansı destekleyip, sapmalarda uyarıp, zaman vermek gerekir. Bu işi siyasete alet etmeyin. Yani henüz olumlu ya da olumsuz ortada bir şey yok.
Tek güzel şey, başlangıçtaki ‘salt üretim fetişizmi’nin kenara konulup, üretmeye değer bir projenin ortaya çıkarılmış olması. Buna da zaman vermek lazım.
Not: Bu vesile ile yeni yılınızı tebrik eder; 02 Ocak Perşembe günü yılın ilk yazısında buluşana dek sağlık, mutluluk, huzur, akıl ve bilimle gelecek bir sene dilerim.
FACEBOOK YORUMLAR