Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekte yüzde 20 büyümeyi yakalayabileceğini söyledi. Elbette baz etkisiyle ve elbette gerçekten bir yüzde 20’den bahsetmiyoruz. Ama en azından bir hareketlenmenin umut verdiğini belirtmek gerekir.
Çünkü son 1,5 yıldır reel sektör, tüm dünyada olduğu gibi çok zor bir süreçten geçti. Tek fark, gelişmiş ekonomilerde gerçekten destekler verilirken, bizde borcunun üzerine borca batırılması söz konusu oldu.
İşte bu süreçte ektiklerimiz, şimdi karşımıza risklerimiz olarak çıkıyor. İşsizlikten ödeme zincirindeki problemin ağırlaşmasına kadar bir dizi sorunu aşmanın gereği ortada duruyor; ama gerçekler konuşulmuyor.
Bir rüya gibi, hayal ülkesinden bahsedercesine ülkenin ekonomisini tanımlayan yetkililer ya sorunları kabul etmiyorlar ya da daha kötüsü gerçekten sorunların farkında değiller. Oysa yapılandırmalar ve gerçekleşmeler bize her şeyi anlatıyor.
Mesela Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan’ın beyanatları var. Ne diyor? Türkiye’deki her 2 esnaftan birinin bankaya borcu var. Madalyonun bir yüzünden bakarsanız Halkbank esnafa kredi vermiş diyebilirsiniz. Öbür yüzünden bakarsanız, bu borçların nasıl ödeneceği ile ilgili sorular sormanız gerekir.
TBMM KİT Komisyonu’nda banka hesapları görüşülürken ortaya çıkan veriler bize gösteriyor ki, esnafın sadece bankaya borcu, 2021 yılının ilk çeyreğinde 72,2 milyar TL’ye ulaştı. Pandemi sürecini esnafın nasıl geçirdiğini düşündüğünüzde burada da ortaya çıkan risk konusunda bir fikir sahibi oluyorsunuz. Üstelik esnafın borcu sadece Halkbank’a değil ki…
SGK’dan mal sahibine ödeyeceği kiraya kadar sorunlu birçok başlığı var. SGK borcu demişken orada da son yapılandırmaya başvuranlar 2 milyon 248 bin’i aşmış vaziyette. Türkiye’de zaten 2,1 milyonu esnaf olmak üzere toplamda yaklaşık 4 milyon işletme bulunuyor.
Düşünün ki bunların yarısı borcunu ödeyemiyor. Bundan daha büyük bir alarm olabilir mi? Ayrıca meseleyi sadece pandemiye bağlamak yanlış olur. Türk reel sektöründe uzun yıllardır vergi ve SGK primleri başta olmak üzere yükümlülüklerin yerine getirilmesiyle ilgili sorun yaşanıyor.
Fakat arka arkaya yapılandırma adı altında tahsilatçılık peşinde koşulurken, bir günden bir güne de kimse dönüp bu insanlara ‘neden ödeyemiyorsunuz’ diye sormuyor. Hepsi mi kötü niyetli? Madem kötü niyetliler neden yapılandırma çıkarıyorsunuz ve onlar da neden başvuruyor?
Şimdi bu filmi beyaz perdeye yansıttıktan sonra Bakan Elvan’ın nezdinde ekonomi yönetimine şunu sormak lazım: Yüzde 20 büyüsen ne olur?
Üretim ekonomisi her şeye rağmen imalatçısıyla, taciriyle, çalışanıyla ayakta durmaya çalışıyor; zor zamanda bir kaç bin TL ile avutuluyor; sonra normalleşme adımı atılırken gözler yine tahsilat için ona çevriliyor.
Daha fenası ne biliyor musunuz? Ortada çok büyük bir anormallik var ve yokmuş gibi davranılıp başarılı ekonomi palavrası dinliyoruz. ‘Hadi canım sen de’ derler insana…
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR