Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Yokmuş gibi yap...

05 Mart 2020 - 20:06

Dünya 2 binli yılların ilk yarısında, hatta 2008 senesine kadar, türev piyasalar üzerinden öylesine sahte bir ekonomiye imza attı ki, şimdi geldiğimiz noktada bir tarafta sorunları kabullenmekte güçlük çekiyor, öte tarafta maliyetin halklara yayılmasının üzerini örtmeye çalışıyor.

 

Normal yollarla üretilen mal ve hizmet değerinin 10 katı büyüklüğünde, yaklaşık 700 trilyon dolarlık bir sahte ekonomi, finans kullanılarak yaratıldı ve işin içinden çıkılamıyor. Öyle ki, periyodik olarak oluşturulan riskler üzerinden hem çıkış yolu aranıyor; hem de sorunun üzerini örtmeye çalışılıyor.

 

Dünya çapında bunun en iyi örneği, 2008 yılından beri beklenen ve sürekli faturası ağırlaştırılarak ötelenen ikinci dip. O tarihten beri herkes bunun olacağını biliyor; ama mümkünse kontrollü bir kriz çıkarılmasına da uğraşıyor.

 

Kontrollü krizin nedeni ise, bu faturanın gelişmiş ülkelerin sırtından, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere dünyanın diğer kısmına atılabilmesi için zaman ve ortam kollamak. Oysa çok açık bir gerçek var ki; o ikinci dip yaşanacak.

 

Özellikle varlık balonunun üzerinden patlayacağı tahmin edilen bu realite ötelenirken de, sağlıktan bölgesel savaşlara kadar, geleceğin ekonomisinde söz sahibi olma isteğinin de şekillendirdiği yaşanan acılar gözümüzün önünde gerçekleşiyor.

 

Mesela son başlık virüs meselesi... Elbette sağlık açısından bir sorun var. Ama mesele öyle bir algı operasyonuyla yönetiliyor ki, insanın aklına ister istemez resesyona ve dünya ekonomik krizine aranan bahane geliyor.

 

Nitekim zaman zaman bu gelişmeleri deşifre edenler de oluyor. Son olarak Wall Street’in önemli isimlerinden biri Peter Schiff yaptığı açıklamada, FED’in olağanüstü zamanlamaya sahip faiz indiriminin bu pencereden okunması gereğine işaret etti.

 

Aslında anlattıklarından çok, açıklamasındaki bir cümle her şeyi net bir şekilde ortaya koyuyordu: “Sorun iğne değil balon.” Hisse senedi piyasalarında şişen balonu patlatacak iğneden bahsediyor ve esasen iğne yerine balona bakılması gerektiğinin üzerinde dururken, sakat ekonomiye atıfta bulunuyor.

 

Herkes biliyor ki; o balon patlayacak. Patlayacak ama kimin elinde? O nedenle ısrarla gündem balona değil, zaman içerisinde değişen iğnelere kaydırılıyor. Elbette bu sorunlu ortam, 2 binli yılları kötü kullanan ülkelerin vatandaşlarına kestiği faturalarda da ‘bahaneye ya da yokmuş gibi yap tavrına’ dönüşüyor.

 

Bunlardan biri de Türkiye... Şimdi sadece iki örnekle ne demek istediğimi anlatayım. Türkiye’de enflasyon, işsizlik ve benzeri sorunlar yokmuş gibi davranıyoruz değil mi? Mesela son açıklanan enflasyon... Beklentinin altında kalmasına rağmen kimseyi tatmin etmedi.

 

Çünkü herkes gerçekte başta gıda fiyatları olmak üzere, artan yaşam maliyetinin ve düşen alım gücünün farkında... Ama TÜİK üzerinden bir algı yaratılıyor. Örneğin gıda fiyatlarının o kadar da artmadığına inanılması isteniyor.

 

Lakin enflasyon açıklandıktan bir gün sonra Merkez Bankası şubat ayı enflasyonunu değerlendirirken, problemin artan gıda fiyatlarından kaynaklandığını raporluyor. Yani gelir kısmında yok sayılan artış, gerekçe kısmında dile getiriliyor. Fakat vatandaşa ‘yokmuş gibi yap’ deniliyor.

 

Bir diğer örnek ise elektrik faturalarında gözleniyor. Yıllarca gerek teknik nedenlerden, gerekse de hırsızlık gibi adi vakalardan kaynaklanan kayıp kaçak bedelleri var. Anayasa Mahkemesi bile böyle bir rakamın bir başka tüketiciden istenemeyeceğine hükmetti.

 

Lakin önce fatura dökümünden çıkarıp, bir başka kalemin altına yedirdiler; sonra da 2016 yılında yürürlüğe sokulan bir yasa ile vatandaşı haksız duruma düşürdüler. Sonuç mu? Anayasa Mahkemesi’nin açıkça ‘olmaz’ dediğine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2016 senesindeki düzenlemenin ardından uygulamaya ‘yasal’ diyecek noktaya geldi.

 

Yasal olabilir; ama hukuki ya da adaletli mi? İşte orasıyla kimse ilgilenmiyor. Çünkü 2 binli yıllarda kötü kullanılan ve borç edilen paranın faturasını öderken, kimsenin gözünün yaşına bakılmıyor. Vatandaşa da ‘bu parayı öde, ama yokmuş gibi yap’ deniliyor.

 

Sözün özü; ortada hem dünyada hem de parayı bizim gibi yanlış kullanan ülkelerde ödenecek bir fatura var. Siyaseten yapılan hataları konuşmamanın yolu da, işleri kılıfına uydurmak ve sorun yokmuş gibi davranmak. İşte asıl faturayı ağırlaştıran da bu.

 

Ama bu da kimsenin umurunda değil. Çünkü dünyada nasıl ‘benden başkası ödesin’ tavrı varsa, Türkiye’nin de içinde bulunduğu hatalı ekonomi modeli uygulayanlarda ‘çaktırmadan ödesin’ uygulaması var. Yani özetle, dünya ekonomide ‘elim sende’ ya da ‘papaz kimde’ oynuyor.

 

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum