Enflasyonla mücadelede gıda fiyatlarının peşine düşen Hazine ve Maliye Bakanlığı, ilgili bakanlıkları da katılımıyla düzenlediği toplantıda tarımsal ürünler ve gıda piyasasındaki gelişmeler konusunda sonuç beklediği ‘erken uyarı sistemi’ duyurdu.
Toplantıda ayrıca alınan izleme tedbirlerinin gıda fiyatlarında da olumlu sonuçlarla etkisini gösterdiğine dikkat çekildi. Yani halen fırsatçı, vurguncu peşindeler. Bir de tabi pandemiden kaynaklanan talep artışına atıfta bulunuluyor. Yani ekonomi yönetimi kendisini işin içinden sıyırıyor.
Oysa meselenin odağında tam da ekonomi yönetimi ve uygulanan yanlış politikalar var. Nitekim geçtiğimiz günlerde Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu Başkanı Şemsi Kopuz’un da bu konuyla ilgili bir çıkışı olmuştu.
Bir açıklama yapan Kopuz, gıda işletmelerine yapılan baskının sorunu çözmeyeceğini, temel gıda ürünlerindeki maliyet artışının yüzde 30’un üzerine çıktığını, girdi maliyetleri düşmeden de sonuç alınamayacağını söyledi.
Verdiği bilgilere göre, “kasım ayı itibarıyla 2020 yılında hayvan yemi, gübre, bina ve araç gereç bakım masrafları gibi kalemlerde toplamda yüzde 15,35’lik artış yaşandı. Traktör gibi tarımsal üretimde kullanılan makinelerin bakım masrafı yılın 11 ayında yüzde 36.69 artış gösterdi.” Aynı artış eğiliminin Aralık ve Ocak aylarında da sürdüğüne dair açıklamaya eklendi.
Ekonomi yönetiminin her fırsatta peşine düştüğü ‘fırsatçı’ tanımlamasına ise açıktan itiraz etti. Dedi ki: “Son dönemde gıda işletmelerine yapılan baskınlar bu sorunu çözemez, sadece kamuoyunda oluşan fahiş fiyat ve haksız kazanç algısını körükler, tarım ve gıda sektörüne duyulan güveni sarsar.”
Arada bir takım fırsatçılar ya da haksız kazanç sağlayanlar olabilir. Açıkçası bu her zaman söz konusu olabilecek bir ihtimal. Ama koca bir sektörü ‘aslında enflasyon yok’ demek için harcamak çok da vicdanla bağdaşmıyor.
Nitekim işin üreticisi bunu söylerken, perakendecisinde de benzer bir itiraz var. Geçtiğimiz Cuma günü ekonomi basınıyla buluşan İstanbul Perakendeciler Derneği yöneticileri de açıktan bu suçlamalara itiraz etti.
Stokçuluğun ve fırsatçılığın her zaman karşısında olduklarını vurguladıkları toplantıda da, zamların sorumlusu değil mağduru olduklarını net bir biçimde ortaya koydular. Haber kanallarında maliyet hesabı yapılmaksızın, tarla raf fiyatı karşılaştırması yapılmasına itiraz eden yerel perakendeciler, zincirin son halkası olarak hem cirolarının düştüğünü hem de zararlarının arttığını belirttiler.
“Stokçu aramayın, sorun plansızlık” diyerek durumu net bir biçimde ortaya koyan İstanbul PERDER yönetimi, sektörün baştan sona masaya yatırılması gereğine işaret ettiler. Esnafın hızla yok olduğuna dikkat çeken İstanbul PERDER Başkanı Faruk Güzeldere, buna karşılık oligopol yapıda agresif bir büyüme olduğunu söyledi.
Esnafın ve yerel marketin yok olması halinde, piyasanın oligopol zincirlerin insafına kalacağını belirten Güzeldere, mevcut fiyatların da pandemiyle ilgisi olmadığını, tamamen iç piyasadaki dinamikler nedeniyle yaşandığını ifade etti.
İstanbul PERDER Başkan Yardımcısı Dursun Korkmaz’ın ‘yerliyiz ve bu ülkede kazanıp istihdam yaratıyoruz’ çıkışını yaptığı toplantıda İstanbul PERDER Yönetim Kurulu Üyesi Cemal Özen ise çarpıcı açıklamalar yaptı. Dedi ki:
“Üretici ile tüketici enflasyonu arasındaki fark yüzde 10,3. Perakendeci bunu finanse ederken, durumun suçlusu olarak göstermek rencide ediyor. Rekabetin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda kimse keyfi zam yapmaz. Herkes mutsuz ama fatura perakendeciye çıkıyor. Oysa fiyatların dengeli olabilmesi için planlı bir üretim olması lazım.”
Tarımın masaya yatırılması ve gıda ihtiyacımızı içte karşılayacak politikalar oluşturulması gerektiğinin altını çizen Özen ara maliyetlerin örmezden gelinmesinden yakındı.
Aslında çok bilenen ama görmezden gelinen bir sorunun, ‘fırsatçı, stokçu, karaborsacı’ tanımlamalarıyla üzerinin örtüldüğü, enflasyonun gerçek sebeplerinin konuşulmadığı bir ortamdayız. Hatta o kadar ki İstanbul PERDER’in hesaplamalarına göre bile market rafı enflasyonu yüzde 17.
Aradaki fark bu kadar az ise zaten birbirimizi üzmeyelim. Fakat firmalarında gerçek bir SWOT analizi yaparlarsa görecekler ki, market rafı enflasyonu yüzde 17 falan değil. Bu oran yansıtabildikleri... Çok daha yüksek bir maliyeti sübvanse ederek, sermaye erimesi gerçeğini yaşıyorlar. Bu da esnafı iflasa sürüklüyor.
Buradan Merkez Bankası’nı ve TÜİK’i aklamaya çalışanlar ise ‘çok büyük sapmalar yok’ oyununu oynuyor. Oysa gerçek şu ki, düşen alım gücü ve rekabet nedeniyle maliyet artışlarının sadece bu kadarı fiyata yansıtılıp, devamı da sermayeyi eritiyor. Nitekim bunun kanıtı da geçtiğimiz günlerde TESK verisiyle ortaya konuldu.
Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Sicil Gazetesi’nin verilerine göre 2020 yılında her gün ortalama 273 iş yeri iflas etti. Son iki yılın toplamı 213 bin esnafın sicilden ve meslekten terkini yaptığını gösteriyor.
Daha garip olan ise hızla eriyen sermayesini, yetişemediği fiyatları ve sürüklendiği gizli iflasın gölgesinde, belki de bu konudaki kusurlu sıralamasında en sonra yer alacak kesim ‘fırsatçı’ denilip işin içinden çıkılıyor. Büyük haksızlık ama bunun çaresi sorunu net ortaya koymak. Kimseyi kızdırmamak için topu taca attığınız sürece ofsaytta kalan ve gol yiyen siz olursunuz.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR