Türkiye’nin cari açık ve bunu tetikleyen dış ticaret açığının içerisinde en önemli kalemlerinden birini enerji maliyetleri oluşturuyor. Elektrik üretiminin bile doğalgaza bağımlı hale gelmesi, doğalgazın ithal olması, yakıt olarak kullanılan ürünlerin petrol türevli olduğu gerçeği en büyük handikabımız.
Bunun aşılması için ‘yerli ve milli’ söyleminin öne çıktığı, ama yeterince içinin doldurulamadığı bugünlerde, meseleyi buradan okumakta fayda var. Geçtiğimiz günlerde Ekonomi Gazetecileri Derneği olarak Shura Enerji Dönüşümü Merkezi ile ‘İklim Ekonomisi Projesi’ kapsamında ortak bir toplantı gerçekleştirdik.
Hem sunulan raporlar, hem de burada paylaşılan bilgiler, Türkiye’nin bu alanda doğru bir bakış açısıyla zannedilenden kısa sürede yol alabileceğini gösteriyor. Kilit noktayı ise yenilenebilir enerji kaynakları olarak nitelendirilen güneş ve rüzgar oluşturuyor.
Öncelikle üzerinde durulması gereken nokta verimlilik. Bu yuvarlak masa toplantısında konuşan Shura Enerji Dönüşümü Merkezi Yönlendirme Komitesi Başkanı Selahattin Hakman, bu meseleye özellikle vurgu yaptı. Hakman, elektrik üretiminde yeni bir santral kurmaktansa, üretilen enerjiyi tasarruflu kullanmanın daha ucuz olduğunu belirterek önemli bir noktanın altını çizdi.
Bu konuda ben de aynı fikirdeyim. Yıllarca hep aynı noktayı dile getirmeye çalıştım. Enerji başta olmak üzere, her konuda salt üretime odaklanırsak, bunun sonucunu getirmemiz ve istenen hedeflere ulaşmamız mümkün değil.
Tüketirken kazanmak kavramını öğrenmeliyiz. Başta yalıtım gibi uygulamalar olmak üzere, enerjinin verimli kullanımından yola çıkarak çok ciddi tasarruflar yapabileceğimizi düşünüyorum. Aksi takdirde salt üretim yapmak, 74 petrol krizi de dahil olmak üzere hiçbir zaman sorunumuzu çözmedi.
Hatırlayacaksınız o süreçte tüm dünya enerji verimliliğine yönelirken, Türkiye süreç içinde bilhassa yakıt bazında petrolden kömüre geçişle yine daha çok üretmenin peşine düştü. Geldiğimiz nokta da sonsuz ve verimsiz tüketim duygusuyla ne kadar üretim yaparsanız yapın bunun önüne geçemeyeceğinizin kanıtı niteliğinde.
Bugün baktığımızda da dünya enerji ve bağlantılı olarak elektrik üretimi konusunda yenilenebilir kaynaklara yöneliyor. Bu konuda yeterli bilinci sağlamaz, tüketirken verimliliği esas almaz ve güneş, rüzgar gibi alternatif ve doğaya uygun başlıkları konuşmazsak, yine aynı sorunla yaşamaya, bunun siyasi ve ekonomik sıkıntılarını çekmeye devam edeceğiz.
Toplantıda konuşan Hakman, yol haritası olacak nitelikte önemli bilgiler paylaştı. Mesela enerji verimliliğinin bir iş modeli olacağından bahsetti. Bu vurgu, önümüzdeki süreçte meselenin endüstriyel yanlarıyla birlikte kaçınılmaz olarak uygulanacak, kamuyla başlayacak ama süreç içinde kendini yöneten bir sistem haline gelecek yeni bir sektörü doğuracağını anlatıyor.
Mayıs ayında gerçekleştirilen şuranın çıktılarını da paylaşan Hakman, mevcut şebekeye rüzgar ve güneş bağlayarak, bugün bu başlıkta üretilenin iki misli enerji üretmenin mümkün olduğu bilgisini paylaşması önemliydi. Öngörü de çok kritikti. Mesela yüzde 3 ilave şebeke yatırım yaparak, tüketime yakın yerlerde kurulacak tesislerle hidroelektrik de ilave edilirse 2026 yılında enerji ihtiyacının yarısının karşılanması mümkün. Üstelik düşen maliyetler de buna olanak tanıyor.
Mesela linyit ile elde edilecek enerjinin birebir yenilenebilir ile elde edilmesinin mümkün olduğu savı da çok önemli. Neticede rüzgar ve güneş kullanarak, hem yerli hem de çevreye uygun enerji üretmek mümkün ise neden tercihimiz olmasın?
Burada yine kritik başlıklardan biri de dijitalleşme... Hakman, güneş panelleri konusunda Çin ile rekabet etmenin çok güç olduğuna dikkat çekti ama bir yol haritası da gösterdi. Hakman’a göre yerli katma değer yaratmak, dijitalleşme ve yerli yazılım kullanılarak oluşturulacak modellemelerde çok mümkün.
Hakman, istediğimiz katma değerinin anahtarının yazılım olduğunun altını ısrarla çiziyor. Buna bağlı yan sanayinin de dönüşümünün küresel oyuncu olabilme fırsatı yaratabileceğini belirtiyor. Yani filmin sonunda yerli, milli ve katma değer yaratan bir sektörü yenilenebilir enerjiyle elde edebiliriz.
Shura’nın bu konudaki çalışmaları ve raporlamaları çok kıymetli. Ben uzun süredir ilk defa önemli bir konuda Türkiye’de yurtdışındakilere benzer, ciddi ve bilimsel çalışan bir tür enstitü yapılanması gördüm. Yenilenebilir enerji bizim kaçınılmaz olarak geleceğimizdir. Hele ki bizim gibi potansiyeli yüksek bir ülke için bunu göz ardı etmek çılgınlık olur.
Senaryonun sonunda Hakman’ın da dile getirdiği gibi yerli yazılımlarla ve entegre yan sanayilerle bunu bütünleştirebilirsek, katma değer elde edebilen küresel bir oyuncu haline dönüşebiliriz. Sizce de denemeye değmez mi?
FACEBOOK YORUMLAR