Yeni bir yapılanma ile karşı karşıyayız: Yerlileştirme Yürütme Kurulu...
Maliye, Ekonomi, Bilim ve Sanayi ile Ticaret Bakanları’ndan oluşan bu yapı, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Ne yapacaklar? İthalat bağımlılığını azaltacak ve rekabet gücünü arttıracak çalışmalara imza atacaklar. Düşünce olarak tebrik ediyorum. Fakat dost acı söylermiş; iyi niyetle atıldığı açık olan ve bu yönüyle de takdir edilmesi gereken bu adımın sonuç vereceğini düşünmüyorum.
Türkiye’de garip bir hastalık var. Tepeden inme ve rastgele iş çözmeye çalışma rahatsızlığı... Bunun temelinde ‘ben bilirim’ci yaklaşımın da, bilim ve akıl bir şekilde reddetme duygusunun da etkili olduğu kanaatindeyim.
Bakanlar bir araya gelerek ülkede sorunları çözseydi; Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) işe yarardı. Kötü bir şey mi bakanların buluşup konuşması; elbette hayır. EKK nasıl ortaya çıktı diye sorgulamazsanız, bunun yanıtını bulamazsınız.
Türkiye’de çalışma barışının ve ekonomik ihtiyaçların masaya yatırıldığı, tartışıldığı bir yapı vardı. Ekonomik ve Sosyal Konsey... Burada yasal dayanağında da belirtildiği gibi Türkiye’nin meseleleri konusunda beyin fırtınası yapılırdı. Fakat farklı görüşler çıkıp, iktidarın söylemlerine itirazlar başlayınca devre dışı bırakıldı.
Kanun gereği üç ayda bir toplanması gereken bu yapı, 2010 Referandumu’nda oylanarak anayasal bir hüviyete kavuşturuldu. Fakat o günden beri toplanmıyor ve ortada bir anayasa suçu olmasına karşın hiçbir savcı da olaya gündeme almıyor.
Onun yerine, kimsenin itiraz edemeyeceği EKK icat edildi ve bakanlar kendi kendine konuşuyor. Ülkede bakanların bile ne kadar yetkisi var tartışılır ama, şimdi bu dört bakanın bir araya gelmesiyle meseleyi birleştirin.
Derdiniz yerlileştirme ise, bunun için Resmi Gazete ile bağıtlanan bir kurul kurmanıza gerek yok. Akşam kahve içerken de, zaten meseleleri tartışıyor olmaları lazım. Bu kuruldan bir karar çıkıp uygulanacak deseniz, içinde Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı olmadığına göre sadece öneri getirebilirler. Acı ama gerçek.
Peki böyle bir kurul olmalı mı? Olabilir... Şayet çalışanın, işverenin, çiftçinin, sanayicinin, esnafın, hatta genç jenerasyonu temsilen öğrencilerin, akademisyenlerin katıldığı bir yapı olur ve buradan çıkacak vizyon, bakanların güç kullanımıyla hayata geçirilebilirse bir anlam taşır.
Türkiye’nin temel problemi burada... Bakın yine teşvik açıklanacağı söyleniyor. Bir torba yapıp, yeniden ‘size ne lazımdı yasası’ ile işi çözeceğini zanneden bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. Aslında kimsenin de ‘size ne lazım’ dediği yok. Elinde hiçbir bilimsel veri olmadan ‘size bu lazım’ dediği bir yaklaşım var.
Akşam eve gelmişsiniz yemek yapacaksınız ya da buzdolabından yemeği çıkarıp ısıtacaksınız. Ne yaparsınız? Ocağın altını yakarsınız; yemek demlenerek pişer ya da ısınır. Türkiye’de ekonomi yönetimi ısrarla ocağın altını yakmadan, yemeği yukarıdan üfleyerek (!) ısıtmaya çalışıyor. O zaman da o yemek yenmiyor.
Teşbihte hata olmazmış, sözün özü şu: Kimseyi dinlemeden, ihtiyaçları belirlemeden, bilimsel bir bakış açısı ortaya koymadan, fayda / maliyet hesabı yapmadan, en önemlisi sokağı söylediklerini duymadan ortaya ne koyarsanız koyun.
İyi niyetli bir iş bile olsa, sonuç vermesi tesadüflere bağlıdır. Ekonomi de tesadüflere güvenerek yönetilemez. Yönetilirse ne mi olur? Ya sonuç alamaz ve harcadığınızı da haneye zarar yazarsınız ya da diğer tüm konularda olduğu gibi sürekli ‘kandırıldık’ diye ortadan dolaşırsınız. Sorunu yaşayan konuşursa, çözüm çıkar.
Rastgele, kurgulanmadan, korumasız esnaf ziyareti bile yapamayan, gerçekleri duymaktan imtina eden bakanların bir araya gelmesiyle ortaya olsa olsa ‘dostlar alışverişte görsün’ fotoğrafı çıkar. Bir düşünün derim.
FACEBOOK YORUMLAR