Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Yanlış ekonomi politikası oranı çok kıymetli

03 Kasım 2020 - 20:39

Metropoll araştırma şirketinin Ekim 2020 tarihli son araştırması, Türkiye ekonomisine sokağın sesinin nasıl yaklaştığını anlatması bakımından çok önemli ipuçları taşıyor. Bu nedenle beş başlıkta toplanmış bu yanıtları doğru okumanın hayati değerde olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle ekonominin durumunun söylendiğinin aksine hiç hoş bir manzara vermediği açıkça gözleniyor. Esasen bunu anlamak için bilimsel bir araştırma yapmaya dahi gerek yok. Şayet sokakla ilişkiniz kopmadıysa, gündelik hayatlardan bile sağlamasını rahatlıkla yapabileceğiniz bir noktaya ulaştı.

Yani artık durum, bazı iktisadi rakamların yorumuyla öngörülebilir bir şey olmaktan çıktı. Vatandaş sorunu o denli iliklerine kadar yaşıyor ve yansıtıyor ki, bu gerçeği görmek için uzman olmanıza gerek yok.

Nitekim araştırmanın sonuçları da bunu doğruluyor. Mesela ekonomide gidişatın kötüye gittiğini düşünenlerin oranı yüzde 78,1. Bu oran, ağırlığı itibariyle vatandaşın tamamının böyle düşündüğü kanaatini bile paylaşmaya yeter. Çünkü geri kalanlar ya gerçekten durumları iyidir ya da siyasi ve benzeri kaygılarla doğruyu söylemiyordur.

Bir toplumda bu yüzdeyle olumsuz bir algı varsa, yaşananlar bu yansıyan rakamın çok üzerinde anlamına gelir. Bir kere ‘eve ekmek götüremeyen var mı’ gibilerinden anlamsız ve savunma mekanizmasına kayan cümlelerle bu gerçeği yok etmenin mümkün olmadığı bir noktaya geldiğimiz açıkça anlaşılıyor.

Hasta ve yolcu sayısında garanti verilerek yapılan özelleştirmeler ve işler de tam anlamıyla sınıfta kalmış gözüküyor. Zira kamulaştırma seçeneği yüzde 63,5 oranında onay alıyorsa, baştan çarpık olduğu zaten bilinen bu sistem çökmüş demektir.

Muhalefetin ekonomiyi çözecek kadroları olup olmadığının sorulması üzerine ise evet yanıtı sadece yüzde 36,9 olarak önümüze çıkıyor. Bunun siyasi yaklaşımları bir kenara bırakırsak, iktisaden umutsuzluğun arttığı şeklinde yorumlanması gerekir. Aksi muhalefet partilerinin kendi sorunudur.

Vatandaş, Anayasa Mahkemesi’ne müdahaleyi de doğru bulmayarak iktidara net bir mesaj veriyor. Yüce mahkemenin yetkilerinin kısıtlanmamasını isteyenlerin oranı yüzde 65 ise, bu çok açık bir cevaptır. Öte yandan olumlu bir gösterge de sayılabilir. Demek ki, halen Türk vatandaşı hukuk ile çözümün eş değer olduğunu düşünüyor.

Tüm bu yanıtların içinde biri var ki yine madalyonun iki yüzünün de okunmasını gerektirir. Ortaya çıkan tablonun ekonomi yönetiminin hatası olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 60,2… Bunu Cumhurbaşkanlığı sisteminden kaynaklı sorunlar olarak görenler ise yüzde 45,9 ile ikinci, liyakatsizlik sonucu görenler de yüzde 45 ağırlıkla çalışmada yer alıyor.

Düz mantık bakarsanız ekonomi yönetiminin bu sorunları aşamadığına dair kanaati çok net görürsünüz. Ama bu üç sonuçta bundan daha önemli bir anlam var. Demek ki güven veren, planlı bir ekonomi politikası uygulanırsa, kanaat tersine çevrilebilir.

Ben sorunların çok daha kronik olduğunu düşünsem de, vatandaştaki bu algı çok kıymetli. Çünkü halen ümidin tamamen kesilmediğini ve doğru işler yapılırsa düzelebileceğine dair kanaati anlatıyor.

Bu nedenle ister iktidar, isterse muhalefet partileri, çalışmayı fırsat ya da savuma mekanizması penceresinden okumak yerine, bu kıymetin farkına vararak değerlendirmelidir. Ayrıca harekete geçmek için de geç kalmamalıdır.

Zira sokağı iktisadi gerçeğine bakarsak, bu kanaatin de ‘umudum yok’ noktasına gelmesi çok uzak değil. İş tamamen tersine dönmeden, bir şeyler yapmak ve çözüm önerileriyle yurttaşın karşısına çıkmak lazım.

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum