Markalarla alışveriş merkezleri arasındaki kira tartışması büyüyor. Öylesine kritik bir konudan söz ediyoruz ki, her iki kesime de ‘haksız’ deme şansınız yok. Mesele sertleşirken ekonomi yönetimi de uzaktan bunu izleyip, muhtemelen sonunda kimsenin işine yaramayacak, tabir yerindeyse racon kesmeyi bekliyor.
Oysa böylesi konularda racon kesilmesine değil, hakkaniyetli çözümler konuşulmasına ihtiyaç var. Fakat ne yazık ki, her sorunda ortadan kaybolan, sonra kimsenin inanmadığı rakamları açıklayıp, kamuoyu önünde başarı (!) anlatan ekonomi kurmaylarımız yine ortada yok.
Esasen meseleyi dövizle borçlananları, TL ile kira almaya zorlarken ilk içinden çıkılmaz noktaya getirdik. Elbette ben de ülkemde kiraların TL ile verilmesinden yanayım. Ama bunu sağlamak, tıpkı bugünkü gibi insanların sorunlarını yok sayarak temin edebileceğiniz bir başlık değil.
Ona göre bir düzenleme ya da geri ödemelerinde özel kur gibi örneklendirebileceğimiz çok sayıda sübvansiyonla birlikte yönetmeniz gereken bir süreci, oturduğunuz yerden idare etmeye kalkarsanız iş içinden çıkılmaz noktaya gelir.
Mesele bununla da bitmiyor. Neden şimdi bu tartışmanın başladığını da sorgulamanız gerekir. Bu bize gösteriyor ki, Türkiye’de TL maliyetler enflasyonun çok üzerinde artıyor ve açıklanan üretici enflasyonu da gerçek değil.
Ayrıca iç piyasanın tamamen tıkanmış, ihracat pazarlarının kazanç kapısı olmaktan çıkarak, firmaları rahatlatan unsur olmaktan çıkmış fotoğrafını da bunun içine koyun. Hemen üzerine de kredi mekanizmasının tamamen kesildiği insanların cebinden, hayallerimdeki enflasyon adı altında peşin vergi kestiğinizi ekleyin.
İşte bir kaos böyle oluşturulur. Çünkü daha önce yine sokakta mağaza sahibi olmaktan daha pahalı bu operasyonların maliyetleriyle ilgili kimsenin sesi çıkmıyordu. Şu an iş hacimleri yetersiz, maliyetler açıklanan reel sektör enflasyonunun çok üzerinde.
Ekonomi yönetimi rakam peşinde koşarken, bireylerin gelirsizliğinin, iç piyasayı tıkadığının, artan maliyetler fiyatlara yansıyamayınca da kayıt dışı ekonominin beslendiğinin farkında bile değil.
Her şeye nalıncı keseri gibi sadece kendi açınızdan bakar, orada da toplayabildiğiniz parayı verimsiz kullanır, program adı altında ortaya niyet manzumesi koyar ve herkesin de iyi olduğunu hissetmesini beklerseniz, işte bu tip tartışmalara da ortam hazırlarsınız.
Asgari ücret tartışılıyor, ‘bizimle ne ilgisi var’ oynanıyor. Enflasyon konusunda ciddi tartışmalar yaşanıyor, ‘kimsenin rakamlara inanmamasını’ umursamayan bir tavır takınılıyor. İnsanlar geçinemediklerinden söz ediyor ‘sigara içme’ tavsiyesi veriliyor. Hem de tütünlü mamuller ve içkiden 300 milyar TL’ye yakın vergi toplarken.
Tüm bunları alt alta koyduğunuzda, ülkede ekonominin yönetilemediğini çok net görüyorsunuz. Yönetilememesi ayrı bir dram, bunun farkında olunmaması ise işleri daha da içinden çıkılmaz noktaya sürüklüyor. Yani yalnızlık sadece vitrinde değil, her yerde.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR