Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu’nun toplantı tutanaklarında, enflasyon ile ilgili
endişelerini dile getirip, sıkı duruşun süreceğinin mesajını verirken, gıda enflasyonunu da
iklim krizine bağladı.
Etkisi yok mu? Elbette var. Ama faktörlerden biri olarak. Ana neden bu değil. En azından
bugünkü Türkiye koşullarında sıra oraya çok arkadan gelir. Esas sebebin girdi maliyetleri,
üretimsizlik, kârsızlık, taşıma koşulları ve yükselen fiyatlar olduğu çok açık.
Bir enflasyon gerçeğiyle yüzleşmemek için, ne taraftan bahane yaratılacağı şaşırıldı.
Fırsatçılarla başladık; iklim kriziyle devam ediyoruz, ama bir türlü uygulanan politikalara ya
da politikasızlığa bakmıyoruz.
Halen enflasyonun düşeceğini söyleyen ve ekonomiyi sıkmaya devam edeceğini belirten
Merkez Bankası, talep noktasına dibe geldiğimizi, bundan aşağıya insanların düşebilmesinin
mümkün olmadığını, ihtiyaçlarını da ağırlıklı olarak kredi kartıyla karşıladığı görmemekte
ısrar ediyor.
Durum tespitinde ve sorunun kabullenişinde problemli bir bakış açısı oluşturduğunuzda da,
doğal olarak ya göstermelik çözümler konuşuluyor ya da mesele yok sayıldığı ve bahaneler
üretildiği için sıra, çözüme gelmiyor.
Hatta enflasyonla ilgili beklentilere baktığınızda, piyasa katılımcılarının ısrarla düşecek bir
oran öngörüsüne karşılık, bunun kat be kat fazlası bir vatandaş enflasyon beklentisi de göze
çarpıyor.
Makas o kadar açıldı ki, piyasa katılımcıları yüzde 28,7, reel sektör yüzde 53,8, vatandaş ise
yüzde 73,1 olarak beklentisini ortaya koyuyor. Rakamlara takılmayın. Zaten herkes şu an
kimsenin inanmadığı yüzde 61 üzerinden değerlendirme yapıyor.
Ama bunu doğru bile kabul etseniz, artış trendi, talebi yaratacak cephede çok net gözüküyor.
O zaman olası hamle ne olur? Bu ekonomi yönetiminin bakış açısında meseleyi
değerlendirirseniz, talep kaynaklı enflasyon söylemini sürdürürler ve yılbaşında ücretleri biraz
daha kısmanın, kredi mekanizmalarını da tıkamanın yolunu ararlar.
Teknik olarak doğru kabul edilebilse bile, asıl sorunun talepten kaynaklanmadığını, mevcut
talebin çıtasının da dip seviyeye geldiğini görmek zorunda olan bir ekonomi yönetimi, konuyu
rakamlara sıkıştırarak, soruna gözlerini yumuyor.
Algıyla, iknayla ya da temenniyle enflasyonu frenleyecek, söylemle de ekonomiyi yönetecek
sınırın çok ötesindeyiz. Sokağın ekonomisi üreteninden tüketenine acil durum sinyali
verirken, ekonomi kurmaylarının kendilerini bir iktisat kongresinde sanıyor olması çok endişe
verici bir durum.
Peki bu süreç bizi nereye götürür? Dillendirilmemiş ama kemikleşen bir stagflasyona, firma
kapanmalarına, işsizliğe, vergi gelirlerinde önemli düşüşe ve kayıt dışı ekonomiye… Demek
ki neymiş? Temenniler sorunu çözmüyormuş.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR