Ülkede pembe tablolar çizilirken, adım adım borca batan, her geçen gün biraz daha ödemeler problemi ile karşı karşıya kalan vatandaş gerçeği önümüze geliyor. Tıpkı deprem ya da sel gibi… Başımıza gelmediği sürece yok saydığımız, ama tüm riskiyle üzerimize gelen bir sorundan söz ediyorum.
Ekonomi yönetiminin sahte rakamlarla masal okuyarak anlattığı, yandaş medyanın deprem çadırı bile övecek noktaya geldiği, bakanın ölenleri yok sayıp, kuraklığın çözüldüğüne ilişkin açıklamalar yaptığı, bazılarının da ‘ama tüm alışveriş merkezleri dolu’ diyerek yok saydığı bu tsunami de ülkece boğulma tehlikesi yaşıyoruz.
BDDK’nın son verilerine göz attığınızda aslında 2002 yılında 6,4 milyar TL olan toplam vatandaş borcunun geldiği nokta, sadece rakam bazında bile ürkmeye yeter. Ama biz bırakın rakamları bir kenara sokakta gördüğümüzü, hatta kendi yaşadığımızı bile yok sayarak adım adım sürpriz olmayacak sona doğru ilerliyoruz.
Bireysel kredi ve kredi kartı borcumuz son 1 ayda ne kadar arttı biliyor musunuz? Tam 117 milyar TL… Yani bu paranın sendikasyon yoluyla borç olduğunu düşünürseniz 6,1 milyar dolar…
Toplam borcun boyutu ise daha da ürkütücü noktalara ulaştı. “Vatandaşların bireysel kredi ve kredi kartı borçları toplamı 10 Mart itibarıyla, 28 milyar 915 milyon artarak 1 trilyon 745 milyar 807 milyon liraya ulaştı.” Yani dolar bazında hesap ettiğinizde 92 milyar dolar…
Bu rakamın içerisinde neredeyse bunun iki katında fazla olan KOBİ’lerin borçları yok. Hatta kısa vadeli dış borcumuzun 196 milyar dolara vurduğunu da düşünürseniz, durum hiç de parlak değil.
Mesele hızla bir milli güvenlik sorunu olmaya devam ederken, sahte zenginlik masalları içinde sefaletle yaşayan bir vatandaş gerçeğinin ortasında hiç kimsenin günü kurtarmaktan başka bir konuşması da olmuyor.
Hamaset güzel. Sorarsanız; hemen katma değerli üretim yapma zorunluluğundan, dış ticaret açığı körlüğü içinde ihracat yapma mecburiyetinden vesaire bahsedilecek, sonra yine bunun tehlikeleri anlatılacak, bazı aklını yitirmişler bunu zenginlik zannedecek ve ardından ne yazık ki bir gün deprem gerçeği gibi önümüze gelecek ve o zaman da bahaneler dinleyip, daha önce yapılmayanları örtmek için ‘milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan şu günlerde’ sözleriyle meseleyi gölgelemeye çalışacağız.
80 ihtilalinden beri her sıkışıldığında sarf edilen bu söz, tüylerimi diken diken ediyor. Ne zaman bir yetkili çıkıp ‘milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan şu günlerde’ diye söze başlasa, anlıyorum ki ardından büyük bir fatura gelecek ya da bir ayıp örtülüyor.
Çünkü bu Millet, bu birlik ve beraberliğe, söylem olarak ihtiyacı olmadığını, en çaresiz anında bile gösterdi. Tüm organizasyon eksikliklerine, hatalara, ihmallere karşılık kardeşinin yardımına depremde koşabildi. Hem de açlık sınırının altında yaşadığı halde ekmeğini ve hırkasını paylaşarak. O yüzden kimse bize bu masalı okumasın.
Gelelim çözüme… Evet gerçekten katma değerli üretim yapmaya ve satmaya ihtiyacımız var. Son ekonomi devrimi bize bu fırsatı da sunuyor. Ne kadar değerlendiriyoruz sorusunun yanıtını vermek istiyorsanız doktorlarınızdan yazılımcılarınıza kadar nitelikli insan kaynağını yurtta tutup, tutamadığınıza bakın.
Peki ya bir sonraki gelecek nesil ne durumda? Bilişim Sanayicileri Derneği’nin son raporu dijital dönüşüm endeksi üzerinden durumu ortaya koyuyor. Ama raporun açıklaması sırasında paylaşılan bir veri bize gelecek için de ders çalışmadığımızı gösteriyor. Ne mi o? Paylaşayım:
“2020 yılı itibariyle, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında, her 1000 kişide, 20-29 yaş aralığında STEM alanındaki yükseköğretim mezunları sayısının en yüksek olduğu ülkeler, Singapur, Almanya ve Hindistan.
STEM alanında yüksek öğretim mezunlarının en düşük olduğu ülkeler ise Brezilya, Türkiye ve Güney Afrika. STEM mezunlarının oranının en yüksek olduğu beş ülkede oran daha da yükselirken, en düşük olduğu üç ülkede ise düştü.”
Diyereksiniz ki STEM ne? Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik. 2016’dan sonra yapılan haberlere bakın, PwC 2050 raporuna atıfta bulunularak nasıl methiyeler düzüldüğünü, Türkiye’nin nasıl dünyanın 11. ekonomisi olacağını anlatan yandaşlarımız var.
Yıl 2023 manzara da ortada, borç da, borca yaklaşım biçimi de, eğitim durumu da… Başka söze gerek var mı?
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR