On günlük bayram tatilini geride bırakan Türkiye, önümüzdeki günlerin gündem konusunu da ekonomi olarak açıkladı. Başbakan Yıldırım, bir takım teşviklerden bahsetti.
Hatta KGF üzerinden verilen destekle, Güney Kore’yi geride bıraktığımız söylendi. Yine eş zamanlı 2030 yılında Türkiye’nin 12. ekonomi olacağına dair haber servis edildi. Tarım Bakanı ‘erkekseler’ diyerek, bundan sonra yolsuzluk olmayacağını açıkladı.
Ama hiçbirinde önceki teşviklerden gerçekten ne sonuç aldığımız, Güney Kore’yi geçip de ne elde ettiğimiz, bir sene sonrasının öngörülemediği dünyada 2030 hedeflerini anlatırken, 2023’teki 10. ekonomi hedefini ne yaptığımız, Tarım Bakanı’nın itiraf gibi açıklamasında da kimi suçladığımız belli olmadı.
Lakin, bence bu bayramın en dramatik ve utanç verici haberi taşeron öğretmen ilanıydı. Cumhuriyet kurulurken Ata’ya sorulduğunda, milletvekili maaşlarının öğretmen maaşlarını geçmemesi kriterinin olduğu ülkeden, eğitimcisini sömüren bir ülkeye ulaştığımızın resmiydi.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın öğretmen ataması yapılacağını söyledi. Güzide medyamız bunu müjde diye verdi, ama atamanın 2018 yılında yapılacağını, haberin içine gizledi.
Mesleki eğitimini, Mesleki Yeterlilik Kurumu’na danışmanlık yapan yabancıların eline teslim eden, yaklaşık 80 bin öğretmen açığı olduğu belirtilen ülkede yine yaklaşık atanmayı bekleyen 400 bin öğretmen varken, neden ilan verip sözleşmeli taşeron öğretmen alınacağını ise kimse Bakan’a sorma ihtiyacı duymadı.
Zaten öğretmen olarak mezun ettiğin birini KPSS gibi bir imtihana sokma terbiyesizliğini gösteren ülkemde, şimdi de taşeron eğitimci aranıyor. Üstelik bu aramada, eğitimci olma şartı bile konulmuyor.
En basitinden seçim vaadi taşeronluğu kaldırmak olan bir hükümete, neden kimse bunu sormaz düşündünüz mü? Açıkçası cevabını bulunamayan sorulardan biri de bu. Çünkü artık yaşananların mantığa dayalı hiçbir cevabı yok. Ortada sadece bir utanç tablosu var.
Peki utanarak işin içinden çıkabilir miyiz? Bayram sonrası pazarlanan haberlere baktığınızda hepsinin sağlamasını buradan yapabilirsiniz. Eğitime önem vermeyen, gerçek bir bilimsel yaklaşımı reddeden, üniversiteleri beyanat destekçisi haline dönüştüren bir yaklaşımdan başarılı bir ekonomi yaratılabilir mi? Kazanç sağlayan bir üretim anlayışı oluşturulabilir mi?
Ne yazık ki yanıtı büyük harflerle yazılmış bir hayır… Şimdi bazıları Almanya ve Avusturya’yı Türkiye karşıtı siyaset yapmakla suçluyor ve eleştiriyor. Sorarım size: Bu sergilenen cehalet Türkiye taraftarı mı? İnanın bizim hakaret edilmek için dünyada kimseye ihtiyacımız yok. Siyaset bunu yeterince beceriyor.
FACEBOOK YORUMLAR