Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Üretim merkezleri, reform ve yerelleşme

09 Aralık 2020 - 11:48

Tüm yetkililerin dilinde bir reform sözcüğü gezip duruyor. Bu slogan, paradan para kazanmak isteyenlerle başlayan bir zincirden, taşın altında gövdesi olanlara kadar her alana yayıldı. Reform aşağı, reform yukarı..

Sürekli bir havuç sunma siyasetinin geldiği noktada, şimdi de reform kelimesinin üzerinde tepiniliyor. Hatırlayacaksınız bir dönem bunun iki kelimeli hali vardı. Yapısal reformlar... O zaman da sıkıntılar dile getirildikçe bu iki kelime sarf ediliyor işin içinden çıkılıyordu.

Bunun gibi onlarca örnek sunabiliriz. Demokrasiden kalkınmaya, zenginleşmeden sağlığa kadar her alanda sloganlar üzerinden bir günü geçiştirme ve sorunları algıyla yok etme çabasına şahit oluyoruz.

Fakat kimsenin aklına şunu sormak gelmiyor. Reformdan bahsediyorsunuz; güzel. Peki ne bu reform? İşte bunun yanıtı iktidar kanadında yok. Varsa da çoğu zaman Türkiye’nin gerçekten ihtiyaç duyduğu başlıkları oluşturmuyor.

Nitekim bunun en güzel örneklerini yakın tarihimizde gördük. Sağlıkta reform denildi, sağlık sistemi bugün iflas içerisinde ve elindeki icralık malı mülkü ne yapacağını konuşuyor. Hukuk reformu denildi; ülkede hukuk ve adalet kavramları yerle yeksan oldu.

Ekonomide reform denildiği sürece ise fakirleştik; borca battık ve daha çok dışarı bağımlı bir hal alırken, elde avuçtakini satar noktaya geldik. Şu an itibariyle Türkiye’nin ekonomik anlamda çok büyük açmazları var.

Bununla ilgili çözüm konuşulmak yerine ise yine reform gibi bir sözcüğün arkasına sığınılarak durum kotarılıyor. Oysa her alanda sübjektif kavramlar üzerinden sanal bir ortam oluşturup algı yönetebilirsiniz, ama bunu ekonomide yapamazsınız.

Son olarak Uluslararası Yatırımcılar Zirvesi’ndeki konuşmalara bakalım. Cumhurbaşkanı aradan 18 yıl geçtikten sonra yatırım ortamının iyileştirilmesinden bahsediyorsa, bu süre içerisinde sorunun bizzat yaratıldığını itiraf ediyor demektir.

Nitekim benzer açıklamalar Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan tarafından da yapıldı.
Bunu sloganlaştırılan hukuk, ekonomi ve demokraside reform sözcüklü bir makyajın arkasına sığdırmak, bu yolla da insanları ikna etmek mümkün değil.

İçeride insanların inanmadıklarını, dışarıdan gelecek kişilere inandırmak olanaksızdır. Elbette bu söylemin ardından bir de havuç sunmak gerekiyordu. Onu da Bakan Elvan paylaştı. Pandemi sürecinde dünyanın tek üretim merkeziyle çalışma hatasını fark ettiğini, dağılan üretim sahasının Türkiye açısından büyük avantajlar sunacağını aktardı.

Öncelikle doğru bir tespit var. Çin’in tek üretici konumuna gelmesi dünyayı endişelendirdi. Belki bunun dağılması aşamasında bazı siparişlerin gelme ihtimalinden bahsedilebilir. Ama dünya bu durumdan ders alıp geri dönerken, üretim merkezlerinin çeşitlendirilmesinden değil, yerelleştirilmesinden söz ediyor.

Bunu da Çin’in en büyük avantajı olarak sayılan üretim maliyetleri ve fiyat avantajı ile yaptığı biliniyor. Bugün asgari ücret uygulamasında Türkiye’nin dolar bazında Çin’in ardına düşmesi ise tek başına yeterli bir argüman değil.

Zira önümüzdeki dönem ucuz işçilik sunan ülkeler değil, teknoloji üreten ülkeler öne çıkacak. Dünya Çin’deki üretimlerini kaydırırken, bunu başka bir adreslendirme için yapmıyor. Dijitalleşme ya da endüstri 4.0 gibi tanımlamalar üzerinden, maliyet unsurunu devre dışı bırakarak bünyesinde gerçekleştirmenin hesaplarını yapıyor.

Eğer merkeze bu gerçeği görmeden kendinizi koymaya kalkarsanız, ucuz üretim maliyetleriyle üretime aday olmaya çalışır, ama dijitalleşe ile birlikte gelen fırsatı da kaçırırsınız. Aslında Türkiye’nin temel sorunu bu.

Oyunun nereye gittiğini göremediği gibi, bir önceki oyun alanında yer kapmaya çalışan söylemler geliştiriyor. Bu da korumacılığın, rekabetin, ticaret savaşlarının arttığı bir dünya ekonomisi fotoğrafında sadece komik duruma düşmek anlamına geliyor.

[email protected]

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum