Ülke yerel seçimleri atlattı; daha sonuçları açıklanmadan yeni gündem belirlendi. Türkiye 10 Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlendi.
Başbakan Erdoğan aday olacak mı? Cumhurbaşkanı Gül ne düşünüyor?
Muhalefet ortak bir adayla mı seçime gidecek? Bu seçimler Türkiye’yi nasıl etkileyecek? Kısa süre öncesine dönelim. Siyasetçilerin kirli ilişkilerinin ortaya döküldüğü konuşmalara şahit olduk. Ortalık bunlarla yıkıldı. Yasaklar geldi…
Ardından kesinlikle tasvip edilmeyecek özel hayata ilişkin iddialar ortaya atıldı. Sonra seçimlerde kimin yanında olunması gerektiği tartışıldı. Her lider çıkıp, ‘gel bana’ mesajlarıyla ortalığı inletti. Dış politikadaki rezaletler ve röntgeni çekilen devlet gerçeği ortaya saçıldı.
O ‘hırsız’ dedi; biri ‘genel müdür’ diye hitap etti; ötekisi ‘başçalan’ tanımlamasını tercih etti. Hepsinin de ortak noktası siyaseten pozisyonlarını güçlendirmek ya da kurtarmaktı.. Şimdi de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklandık.
Çok temel bir soru sormak istiyorum: Bu ülkede siyasetçi mi vatandaş için var; yoksa vatandaşlar siyaset için mi? Alenen söylemek gerekirse Türkiye’de bir siyasi vesayet oluştu. Her parti kendi açısından gündemi rakibinin aleyhine tutmak istiyor.
Elbette tartışılan konuların önemsiz olduğu anlamı çıkmasın. Her biri ayrıca ele alınmalı. Ama neden seçim odaklı yaşıyoruz? Bu seçimler kimin için yapılıyor? Vatandaş mı siyasetçiyi, siyasetçi mi vatandaşı seçiyor?
Medya daha yerel seçim tartışmaları bitmeden yeni gündemini belirledi: Cumhurbaşkanlığı seçimleri… Dikkat edin; hep siyasetçilerin odaklandığı konuların üzerinde duruluyor.
Pazarda filesini dolduramayan, akşam saatlerinde gidip, artık malları almak zorunda kalan Ayşe Teyze ortada yok. İşten çıkarılan Ahmet, kayıtdışı çalıştırılan Fatma, çocuğunu okutmakta zorlanan Mehmet konuşulmuyor.
Tarlasını ekemeyen, ekse de biçmesi para kazandırmayan Selahattin Amca, okulu bitirdiği halde iş bulamayan Hatice, aybaşında maaşlarını ödeyemeyen küçük üretici Ali Bey, çekleri dönen, girdi maliyetleri altında ezilen sanayici Selma Hanım, sözleşmeli çalışmaya zorlanan memur Fikret, taşeron işçisi Murtaza yok gündemde…
Yaklaşan ekonomik kriz içerisinde borçlar içindeki payı yüzde 58’e ulaşan vatandaş Rıza’yı konuşan bulunamıyor. Kepeklerini kapatmak zorunda kalan esnaf Hasan, ev işlerine giderek ailesini ayakta tutmaya çalışan Zeliha’yı kimse konuşmuyor.
Sizce de tüm bunlarda bir terslik yok mu? Yoksa bu ülke siyasetçiler tarafından işgal mi edildi? Soruyorum size: Kim, kimin için var?
FACEBOOK YORUMLAR