Dünya, şirketlerin, bireylerin ve ülkelerin bile borç çıkmazına gittiğini raporlar ve açıklamalarla ortaya koyarken, pandemi sürecine sorunlu giren Türk vatandaşının ve şirketlerinin, bu süreçte aldığı ekstra hasar gündeme bile gelmiyor.
Ne yapıldığı sorulduğunda ‘kredi verdik ya’ cinsinden bir cevapla geçiştirilen, Haziran’da normalleşmeye (!) geçilmesiyle birlikte Temmuz başından beri ötelenen borçlar, ödemeler ve iş güvencesi geçim kaygısının üzerine eklenmiş vaziyette.
Konuşmaya başladı mı, mangalda kül bırakmayanlar ise yurtdışında kapı kapı borç ararken, vatandaşın durumunu görmezden gelip, bırakın yardım yapmayı, zam üzerine zam yapmaya, bu yolla da bütçedeki açığı kapatmaya uğraşıyorlar.
Gerçekten söz buraya gelmişken, halen cevaplanmayan bazı sorular var. Sene sonu bütçe açığı hedefini yılın 7 ayında tamamlayan iktidar bu parayı, pandemi sürecinde vatandaşa da vermediğine, herhangi bir alacak da silmediğine göre nereye harcadı?
Çünkü son iki örnek çok ilginç. ABD’li ilaç şirketlerine olan borcun da, çok övülen tıbbi cihaz üreticilerinin alacaklarının da ödenmediği ortaya çıktı. Yüzde 25 alacaktan ferâgat istenen üreticiye zaten 17 ile 36 ay arasında değişen oranlarda ödeme yapılmadığı gerçeği önümüze geldi.
Kim bilir daha kimlere ödeme yapılmadı? O zaman soru şu: Ne vatandaşa ne alacaklıya, ne reel sektör hibe niteliğinde bir destek verilmediğine göre bu açığa konu olan para nereye harcandı?
Elbette bu sorulduğunda ‘vaktimiz yok’ deyip açıklamasını da yapmıyorlar. Esasen bu temelde insanınıza nasıl yaklaşıldığının, vatandaşınıza ‘insan’ olarak kıymet verip verilmediğinin göstergesidir.
Bakın bir örnek daha paylaşayım. Paranın satın alma gücünü de anlatan reel efektif döviz kurunun 1994 seviyesinin öncesinde bir noktaya geldiği bizzat Merkez Bankası tarafından açıklandı. Bu, satın alma gücümüz... Buna karşılık halen kaçak elektrik kullananların faturasını, abone olanlara kesmeye çalışan bir düzenlemeye imza atıldı.
Cumhurbaşkanı ile TBMM Başkanı’nın bile bir konuda ters düşüp, yurtdışı ziyaret öncesi acil Resmi Gazete’de yayımlanan kararla Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na vekalet verilmesinden aslında nasıl yönetildiğimiz anlaşılıyor. Büyük bir kuralsızlık içinde zorlama uygulamalar yaratıyoruz.
Oysa bakın dünyada tuvalet kâğıdı tartışılıyor. Bizde kendi insanımıza yardım yaparken bile borç verme teklif edilirken, evde çalışma kuralları, çalışma yaşamında tuvalet kâğıdının masrafının bile bir bölümünün şirket tarafından karşılanması gereği konu ediliyor.
Hollanda Hükümeti’ne bağlı Aile Finansman Kurumu NIBUD, insana değer verme örneği sayılacak bir karara imza attı. Bire bir aktarayım haberin o bölümünü: “Koronavirüs pandemisi döneminde uzaktan ya da evden çalışmanın masrafları tuvalet kâğıdından çay kahveye, ilave doğalgaz, elektrik, su, internet tüketiminden masa-sandalyenin aşınmasına kadar uzanıyor.
Bunlar cüzdan üzerinde ek yük oluştururken, işyerindeyken çalışanın aklına gelmeyen bazı masraflar için Hollanda hükümetine bağlı aile finansmanı kurumu günde 2 euro (2.4 dolar) fatura hesapladı. NIBUD’a göre bunun patronlar tarafından ödenmesi gerekiyor.”
Ne kadar inanılmaz geliyor değil mi? Zaten inandığımız ölçü, ülkede insana verilen değerin de ölçüsü... Buradan sağlamasını yapın. Ayrıca Hollanda yalnız değil. İspanya’da, Almanya’da, Fransa’da, Britanya’da hep benzer destekler ve yeni yöntemler tartışılıyor.
Bizde ise bunları söyleseniz ‘eline gözüne dursun, nefes alıyorsun ve para vermiyorsun’ derler. Görüyorsunuz ya bir tuvalet kâğıdı nelere gebe? Sanki tuvalet değil de insani değeri ve adaleti gösteren bir turnusol kâğıdı...
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR