Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ABD’de toplantıda ifade ettiği yerleşiklerin iknasından bu yana, sürekli gaf yapmaya devam ediyor. Herkes yerleşik ifadesini yerel halk olarak çevirdi ama aslında daha kronik bir bakış açısının eseriydi.
Yerleşikten kast ettiği vatandaş değildi. Yurtiçinde yatırım yapabilme olanağı olan, elinde parası olanlardı. Teknik bir tabir ama mesele yerel halk diye lanse edilince asıl sorun gözden kaçırıldı.
Ülke ekonomisini anlatırken, tek odak noktası yatırımcılar olan ve yurtdışındakiler kadar yurtiçindekileri de esas alan bir ekonomi yönetimi zihniyeti, vatandaşı tamamen göz ardı ettiğini, aslında o gün itiraf etmişti.
Fakat mesele yerleşik, yerel halk tartışmasına çekilince arada kaynayıp gitti. Son olarak verdiği bir röportajda da asgari ücret üzerinden polemik yaratmayı başardı. Türkiye’de asgari ücretin azımsanmayacak ölçüde yüksek olduğunu söyleyip, gelişmekte olan ülkeler arasında kıyaslamaya giren Bakan Şimşek, birkaç açıdan sokağa ne kadar yabancı olduğunu da bir kez daha kanıtladı.
Öncelikle asgari ücretin, işverene olan maliyetinin yüksek olması, asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği ve açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede, o maaşa çalışanların geçinebilmesi sonucunu doğurmuyor.
Bunun mukayesesini yaparken ‘yeterince para alıyorsunuz’ tavrıyla geçinemeyen insanları zaten yok saydığını ve bir maliyet kalemi olarak gördüğünü açıkça ortaya koydu. Yani Bakan Şimşek’in aklında yerleşikler diye tabir ettiği yatırımcı olabilecek yerlilerin dışındaki herkes ayrıntı.
Emeklilere olan yaklaşımından asgari ücretle ilgili söylemlerine kadar bunu net bir biçimde ortaya koyuyor. Gelelim mukayesenin bakış açısına… Siz bu konuda alana değil, verene dönüp bakmalısınız.
Yani işverene neden bu ücretler ağır geliyor diye düşünmediğiniz sürece, onun maliyetlerindeki iyileştirmeleri temin edecek hamle de yapmazsınız. Hem kurdan, hem TL maliyetlerden darbe yiyen bir reel sektörün, asıl rekabet alanı gelişmiş ülkeler olması gerekirken, böyle gelişmekte olan ülkeler arasında garip görüntüler verir.
Bugün İtalya ile fiyat rekabeti yapamayan bir reel sektör fotoğrafında, çalışanı açlığa, işvereni de bedava çalışmaya mahkûm eden tavrı tartışmak zorundayız. Kendi yüzde 20’lik maaş artışı 694 dolara karşılık gelen bir ismin, 524 dolar asgari ücreti konuşuyor olması yeterince garip değil mi?
Peki 524 doları nasıl buluyor: Dolar / TL kurunu 32,44’ten alıyor. Peki kimsenin inanmadığı enflasyon kadar bile TL değer kaybetse bizim kurumuz 38 – 39 civarına yaklaşmaz mı? O zaman da asgari ücret 445 dolar seviyesine inmez mi?
Yani kuru tutmak için para yakıp, faturayı geleceğe öteleyen Bakan, hem üreticiyi rekabet edemez kılıyor, hem de çalışanın maaşı makyajlıyor. Ayrıca ekonomiyi yönetin bir isim olarak Avrupa ortalaması yüzde 6 – 10 civarında asgari ücretle çalışan iken, ortalama maaş 2022 Almanya verilerine göre asgari ücretin üç katı iken, dönüp insanlara ortalama ücret haline gelmiş ve açlık sınırının altında kalan bir maaşla ‘dişinizi sıkın’ oynayamazsınız. Asıl mesele insanlara doğru düzgün para verilebilecek bir reel sektör iklimi yaratmak ve işverenin neden rekabet edemediğini mercek altına almak olmalıdır.
Elbette bunun için vatandaş algısını yerleşiklerden çıkarıp, 86 milyon çalışan çalışmayan, emekli çiftçi, öğrenci ev kadını, sanayici esnaf diye tümüyle değerlendirmek durumundasınız. Çünkü bu ülkede yaşayanlar yerleşikler değil, vatandaşlardır.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR