Kemal Sunal’ın Tosun Paşa filminin belki de en güzel repliğidir bu. Sürekli dayak yiyen küçük enişte bağırır: Bırakın beni… Efelenme kof olunca, alt ses Kemal Sunal’ın oynadığı karakterden gelir: Tutmayın küçük enişteyi… Daha da Davos’a gelmemden başlayan bir süreçten bugünlere bir de bizim yaşadıklarımıza bakalım. İsrail bunun bedelini ödeyecekti değil mi? Gayri diplomatik bir özür geçiştirmesini bir yana koyarsanız, ihaleler, özelleştirmeler, patlayan ithalatımız; bir hayli bedel ödedi. Hemen bugüne gelelim. Başbakan’ın tabiriyle faiz lobisi veya doğru tabirle çıkar grupları bedelini ödeyecekti değil mi? Hatta Avrupa Birliği’nin, Almanya’nın yatacak yeri yoktu. Bir telekonferansın ardından ‘ya aslında’ diye başlayan cümlelerle onu da gördük. Nato’nun ne işi vardı Libya’dan bir uçuş mesafesinin ardından, elbette Libya’da Nato olacak noktasına geldiğimiz gibi… Füze kalkanında düğmenin bizim elimizde olacağı tartışmasında kumandayı yine onlara verdiğimiz gibi. Ama bunlar çok boyutlu, uluslararası ilişkilere dayanan dış politikada boşa düştüğümüz olaylardan sadece bazıları. BOP eşbaşkanlığını kanıtlamayanın namert, şerefsiz olarak nitelendirilip, bizzat malum şahsın kendi ağzından onlarca yayında ortaya konulmasından sonra çıkan ‘tıs’ sesi gibi. Aynen terör örgütüyle görüşüldüğünü söyleyenlerin şerefsizlikle itham edilip, ardından masaya oturulmakla kalmayıp, ABD yetkilisinin önünde Oslo’da yapılan pazarlıkların ortaya çıkmasından sonra duyduğumuz ‘tıs’ sesi gibi… Fakat kamyonun freni patlayınca bir yere çarpmadan duramaz ya, başlangıç böyle olunca her daldan yeni çiçekler fışkırıyor. Bakanlar açıklıyor, benim körü körüne bağlanmış seçmenim de kahvede, sokakta aynı şeyi tekrarlıyor. Lazer silahları yapacağız. Zaten petrol de bulundu. Ki bu petrol iktidarlar üstü bir buluştur. Her kriz zamanında bulunur. Uçak yapacağız. Tank yaptık, onu yaptık, şunu yaptık. Yetinmeyeceğiz; yerli otomobil de yapacağız. Kısacası gırtlağa kadar borca battık dışında her şey. Nasıl ödeyeceğiz? Tıs… Aslında ne kadar zenginiz haberimiz yok. Bak kişi başına gelir şu kadara ulaşmış. Borç para alıp, orman katlederek havalimanı yapmak da elbette takılması gereken bir şeref madalyası. Ama yetmez… Kenti de dönüştüreceğiz, vatandaşı da deyip, milletin mülkiyet hakkını gasp ettiler ama olsun. Padişahım çok yaşa. Yetmedi; 3 çocuk önerisi kesmedi, 3 çocuk için yeni paket hazırladık. Niye? Kahvedeki amca başlar konuşmaya, ne duyduysa elbet. Aslında Türkiye yaşlanıyor, onun için bir sürü insan olmamız lazım. Yahu aç karnımızı doyuramıyoruz, çocuğa nasıl bakacağız? O kolay. Hadi bakalım... Çok paramız var. Hatta dövizde de serbest kur uygulamasına sahibiz. Ama dolar normal seviyelerine yaklaşmaya başlayıp da ateşi düşmeyince Merkez Bankası haftalık döviz satım ihalelerine başlar. Olsun, borç yiğidin kamçısı, soyulmak şanıdır. Hakaret ediyor, delikanlı adam. Çocuğunu dövüyor, eli armut mu toplayacak? Özgürlükleri kısıtlıyor. Fazla özgürlük zaten bizim için erken. Kahvedeki amca konuşuyor. Bizim küçük enişte söylüyor, kahvedeki amca coşuyor. Ama bir kişi de çıkıp şunu söylemiyor. Amca bu ay da kirayı ödememişsin. Tutmayın küçük enişteyi… O hiçbir şey olamadı ama partili ya; bu şeref de ona yeter. Ama amca dün de başka partiliydin. Olsun, olsun bir şeycilik oynamak güzel. Pahalı ama güzel… Ne olur sanki film işini uzmanlarına bıraksak da, hayallerden çıkıp gerçekleri ve çözümü konuşsak? Ama zor… Tutmayın küçük enişteyi… [email protected]
FACEBOOK YORUMLAR