Yılın ikinci gününde, 2025 senesine yönelik bir analiz haber yayınlandı. Haberde yurtiçi piyasalara atıfta bulunuluyor ve bu yıl odak noktasının yeni bir hikâye arayışı olacağına işaret ediliyor.
Haber hatalı değil. Finans piyasalarının yatırımlarını şekillendirmek adına sebep arayacağı konusunda ben de hemfikirim. Bu açıdan haberle ilgili bir sıkıntı yok. Problem, ülkenin ekonomisinin değerlendirmesinde finans odaklı bir yaklaşımdan kurtulamıyor olmamız.
Ülkenin işletmeleri içinde kritik rolde olan, istihdamdan katma değere her alanda kritik önem taşıyan, birçok büyük işletmenin de tedarikçisi olma özelliği bulunan KOBİ’lerin son beş yılda istihdamdan ciroya, hatta yaratılan katma değerdeki paydan dahi değer yitirdiği bir ortamda finans piyasalarını odaklayarak hikâye yazamazsınız.
Bu ülke, finans zengini de değil, finans merkezi olma olasılığı da yok. Öncelikle gerçekleri kabul etmemiz gerekiyor. En azından bilinen ölçüde doğalgaz, petrol rezervimiz de bulunmuyor. Orta ve uzun vadede arayıp, bulursak ve o zamana kadar petrol türevi ürünler yasaklanmamışsa ne âlâ.
Bu ülkenin üretmekten başka çaresi yok. Biz bir üretim ekonomisi olmak durumundayız. Tarımdan sanayiye, yazılımdan turizme kadar her alanda mal ve hizmet üretimi gerçekleştirmek tek çıkar yolumuz.
Bu nedenle yıllardır ülkeyi finans üzerinden hikâyeler yazarak kumarhane cennetine dönüştürenlerin, nefes alıp durması gerekiyor. Finansmana ihtiyacımızın olması başka, bu ihtiyacın finansı elinde bulunduranlara para kazandırmaktan başka hiçbir şeye yaramıyor olduğu gerçeği başka.
Mutlaka üretim üzerine bir hikâye yazmalıyız. Bunu da yaparken salt üretim tutkusuyla değil, planlı ve katma değer üzerine kurgulanmış bir yapıyla, verimlilik ile bezenmiş bir fotoğrafa çevirmeliyiz.
Türkiye bir hikâye yazacaksa, önce verileri ile barışarak işe başlayacak. Gerçi bu finans piyasaları için de ihtiyaç ama ne yazık ki onların her koşulda beklenti yöneterek para kazandığı gerçeğini düşünürseniz pek de umursamadıkları, TÜİK rakamlarını baz alarak ülkede enflasyon, faiz konuşmalarından belli.
Finansçı bakış açısıyla bu ülkenin yeniden bir hikâye yazmaya çalışması, daha çok borçtan, faiz ödemekten, imtiyaz dağıtmaktan başka bir sonuç vermeyecek. Verileriyle barışan bir ülke olarak sanayi, tarım ve iş gücü envanterlerimizi yapmalı, güçlü ve zayıf kaslarımızı belirlemeli ve ona göre bir yolculuğa çıkarak kalıcı kurtuluşların peşinde koşmalıyız.
Bu ülkenin tarımda, yazılımda, turizmde, fintech teknolojisinde, startup ekosisteminde, yenilenebilir enerji alanında çok büyük potansiyelleri var. Elbette sadece bunlarla sınırlı değil. Ama doğru kurgulanırsa, 21. yüzyıla damga vuracak bir potansiyeli barındırıyor.
Ne var ki bunu hamasetle ya da finansçılara yeni hikâye vererek başaramaz. Gerçekten üretim odaklı bir yapıyı tartışmak durumundadır. Moda değil, kalıcı hikâye peşinde koşmalıyız.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR