Zorlu dünya koşulları, geleneksel yaklaşımla finansın ulaşılabilir olmaktan çıkması ya da pahalı hale gelmesi, ekonominin daralması ortamında, ekonomik açmazları yüksek olan Türkiye ekonomisinin ne yapması gerekir?
Kapı kapı para aramak ya da günü kurtarmaktan çok kalıcı bir kurtuluş için akıl yürütülmesi gereken bir süreçteyiz. Şayet bunu IMF gibi kuruluşlardan para umarak geçirirsek sonuç almamız mümkün değil. O zaman ne yapmak gerekir?
Öncelikle en kritik konu ne? Finansman... Çünkü yapmanız gereken işlerin de, atlatmamız gereken sürecin de anahtarı buradan geçiyor. Bu durumda acil eylem planı üzerine kurgulanacak bir ekonomik model tartışmamız lazım.
Zira bugünkü koşullarda altı boş çuvala para atmak için arayışa geçerseniz hem paraya ulaşamazsınız, hem de yetiştiremezsiniz. Bir noktada gelirlerinizi arttıramıyorsanız, giderlerinizi masaya yatırıp, kaynağı da doğru kullanmanın yollarına yönelmelisiniz.
Burada İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri’nde yapılan metot son derece kıymetli. Yani bir ortamda kasaya para koyamıyorsanız, kasadan çıkanları mercek altına almanız şart. Üstelik Türkiye bu konuda görece şanslı. Keza büyük bir finansal okuryazarlık problemi içinde parayı kötü kullanan bir yapıya sahip.
Giderlerinizi, legal ya da illegal harcamalarınızı tespit edip, kaçakları, gereksiz ya da yanlış para aktarımlarını önlemelisiniz. Bu hamle kısa sürede bütçe kullanımında elinizi rahatlatacak ve dışarıdan aradığınız kaynağın aslında içeride olduğunu görmenizi sağlayacaktır.
Yetmez... Ardından para arayışınızı doğru işlere çevirmelisiniz. Burada da iki başlık ortaya çıkıyor. Dünyada paranın kısıtlı olduğu ortamda iki noktada kaynak sorunu yok. Bunlardan birincisi sürdürülebilir dünya ya da çevre üzerine yapılan dönüşümlerde, ikincisi de yeni ekonomiye uygun startup projelerinde...
Türkiye’yi bir startup gibi düşünerek projelendirmek gerekir. Bunun da iki başlığı var. Birincisi ülkedeki yenilikçi girişimlerin desteklenmesi ve bu yolla dünyada fonlar ve melek yatırımcılar başta olmak üzere benzer kesimlerin ilgisinin Türkiye’ye çekilmesi başarılabilir.
Hem bu girişimlere gelecek kaynağı, ülkenin ekonomik dinamosunu hareketlendirecek güce çevirebiliriz; hem de ülkeyi yeniden yapılandırırken, sektörel öncelikleri buraya verip, Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülke haline dönüştürebiliriz. Kaynağın yönünün projeler ülkesi haline dönüştüğümüz anda buraya yöneldiğine kısa sürede şahit olursunuz.
Bir diğer nokta ise sürdürülebilir çevre başlığı... Dünyadaki finans kesimi bu konuda çok cömert. Dünya sürdürülebilirliğine katkı için enerjiden sektörlerin dönüşümüne kadar rotayı buraya çevirirsek, sadece dönüşen değil, dönüştüren teknolojileri de üretmek için yatırım yapan bir hal alırsak, hem kaynağa ulaşırız; hem prestijimiz artar; hem de sürdürülebilir bir ekonomi yaratacak sektörleri oluştururuz.
Sadece bu iki başlıkta bile finans sorunumuzu çözebiliriz. Yani giderlerini kontrol altına alan, bununla birlikte borç isteyen değil, doğru projelere imza atan bir yaklaşım sergilemeliyiz. Yapıyı asla tartışılmayacak tarım öncelikli bir hamleyle desteklerseniz, hem üreten, ihtiyacını karşılayan, hem de bu alanda elini güçlendirirken, içte enflasyon başta olmak üzere sıkıntılarını aşmaya yönelen bir ülke görünümüne kavuşursunuz.
Elbette bunu yaparken de içe dönüp, sürecin yönetilebilmesi için vatandaşınızın ve küçük işletmelerinizin durumuna bakmalısınız. Şu an en önemli sorun borcunu döndüremeyen vatandaş ve küçük işletmeler. Bu iki yapının borcu hızla kamulaşmaya doğru gidiyor.
O zaman bu yükü kamunun sırtına bindirmemek için zamana yaymalıyız. Faizlerini silip, ödenebilecek taksitlerle insanların ve küçük işletmelerin borcunu, en azından ana parayı kurtaracak ölçüde kasaya koyacak bir yapıya kavuşturmak şart. Bunu da yeniden kredi vererek değil; ödenebilir taksitlerle borç yapılandırıp; alım güçlerini bütçeyi zorlasa da arttırarak yapabiliriz.
Çünkü bu iç piyasada hareketi de arttıracak ve vergi gelirleriyle kendisini sübvanse edecek bir sistemi de beraberinde getirir. Elbette ödenebilir ve adil bir vergi sistemini de hemen devreye sokmak şart.
Tüm bunlar hem Türkiye’nin rotasını düzeltecek, hem de zaman kazandıracaktır. Kazandığımız zamanı ne yapacağız? İşte orada da teknolojiyi de kullanarak en kısa sürede sanayi, tarım ve iş gücü envanterlerimizi yapıp, öncelikli sektörlerimizi belirleyerek, geleneksel sektörleri de göz ardı etmeden, teknolojiyle donatarak verimliliği yakalayıp, kaynağı buraya yönlendirip çıkışa geçebiliriz.
Planlı bir ekonomi yaratırken, gelenekselden yenilikçi sektörlere kadar en büyük partner kim olmalı? Türk yazılım sektörü... Bütün sektörlerin altına yazılım temelli teknolojiyi koymalı, bunu yerli yazılımcılarla yapmalı ve işi tersine çevirmeliyiz.
Bunların hepsi detaylı bir biçimde açılabilir. Ben sadece bakış açısının ana hatlarını paylaştım. Teknoloji ve finansman çatısı altına ekonomiyi kurgular ve hepsinin temelinde insan olduğunu unutmazsak, 1923 – 1938 mucizesi tekrar yaratılabilir. İnanın bana çok zor değil ve konjonktür de buna uygun.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR