Merkez Bankası enflasyonun düşeceğini, dolar / TL kurunun stabil hale geleceğini, hatta maliyetler üzerindeki baskının azalacağını öngörürken, dünya ekonomisi adım adım bilhassa aşırı dolar borçlu ülkeler için sorunlu bir alana doğru gidiyor.
Bu konuyla ilgili gerek varlık alımlarının sıfırlanması, gerekse de faiz artırımları sürecinin yükselen enflasyonun da etkisiyle tsunami gibi geliyor olmasından çok, bunlara ‘yok hükmünde’ davranılması daha büyük problem oluşturuyor.
IMF Başkanı Kristalina Georgieva son yaptığı açıklamayla çok önemli bir uyarıyı paylaştı. FED’in parasal sıkılaşmaya gitmesiyle başlayacak bir türbülansa, dolar cinsinden yüksek borcu olan ülkeler için bugünden yönetilmesi gereken bir başlık olduğunu ortaya koydu.
Ne dedi IMF Başkanı? Bu türbülans başlamadan, bugünden alacaklılarınızla masaya oturun; uzatabiliyorsanız vadelerinizi uzatın ve döviz uyuşmazlıklarınız varsa bugünden konuyu ele alın.
Öncelikle bunun orta ya da uzun vadeli bir uyarı olmadığının altını çizmek lazım. Muhtemelen içinde bulunduğumuz aydan itibaren başlayacak, her ay şiddetini daha da artıracak bir sorundan söz ediliyor.
Şayet bunlar yapılmazsa bu ülkelerin başının belaya gireceğini, bunun dünya ekonomisi açısından da olumsuz sonuçlar doğuracağını belirten IMF Başkanı’nın bu sözleri ciddiye alınmalıdır.
Şimdi çıkıp, IMF diye dudak büküp, dış güçlerin bizle uğraştığı masalları okumayın. Çünkü Georgieva’nın açıklamalarındaki dert, tek tek ülkelerin ne yaşayacağı problem değil. Onların probleminden kaynaklanacak dünya ekonomisinde ortaya çıkabilecek sıkıntılar. Yani kimsenin derdi biz değiliz.
Biz bu noktada kendi derdimizi ciddiye alıp, kendi adımıza önlemler alacak mıyız; önemli olan bu. Esasen yumurta kapıya gelince bunu konuşuyor olmamız çok acı. Bakın 13 Ağustos 2018 tarihli ‘Çözüm mü istiyorsunuz’ başlıklı yazımda konuyu nasıl dile getirmişim?
“...sağa sola ağlanmayı bırakıp, önümüzdeki işe bakmamız ve bu cendereyi bir an önce tersine çevirecek metotları bulmamız gerekiyor. Tekrar söylüyorum, IMF kapısına gitmeden büyük alacaklıları çağırıp ‘paranızı istiyorsanız, yapılandırma talebimiz var ve ödenebilir vadeler istiyoruz’ diyerek masaya oturmalıyız. Kısa vadeli borç miktarını ve döviz borcunu ötelediğimizde büyük ölçüde nefes almaya başlayacağız...”
Ki bu meseleyi daha önce de televizyon programlarında defaten dile getirmiştim. Aradan geçen 3,5 senenin ardından geldiğimiz nokta buysa ve bir tsunami yaklaşıyorsa, duyarsızlığa mı yanarsınız, o süreçte eksi bakiyeye düşen rezervlere mi, günü kurtarmak için yapılan yüksek maliyetli swap anlaşmalarına mı, yoksa vatandaştan reel sektöre yaşanan yıpranmaya ve bozulan göstergelere mi?
Şimdi bu uyarıya rağmen tehlikedeyiz. Çünkü ekonomi yönetiminin yaklaşımından anlıyoruz ki, konuyu ciddiye de almıyorlar. Halen maliyetli günlük çözümler peşinde koşup, dış dünya ile yaşadığımız açmazları da dış güçler masalının gölgesine saklıyorlar.
Sonuç mu? Adım adım riske giren Varlık Fonu içindeki varlıklarımız, başka ülkelerin nezdinde fırsat olarak nitelendiriliyor. Sizce bu ekonomi yönetiliyor mu?
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR