Türkiye’de vatandaşın borca batırılması sadece bugünün meselesini değil. 2 binli yıllardan itibaren uygulanan yanlış ve tüketim odaklı ekonomi politikaları nedeniyle adım adım borca batırılan tüketici ve reel sektör gerçeği önümüze geldi.
Bugün enflasyonu düşürmek uğruna, herhangi bir önlem almadan ve düzenleme yapmadan ani frene basanlar, kredi borçlarının son hız artmasından bile henüz ders alma niyetinde olmadıklarını ortaya koyuyorlar.
Özellikle pandemi sürecinde yalnız bırakılan vatandaşa, çözüm diye sunulan krediler, ne yazık ki bugün kredisiz kredi ödenemez bir fotoğrafa doğru bizi sürükledi. Takipteki alacakların arttığı ve insanların hayatlarını idame ettirmek için gelir kurgusunun yetersiz kaldığı süreçte de ‘denize düşen yılana sarılır’ cinsinden sorunun büyümeye devam ettiğini görüyoruz.
Tüm önlemlere rağmen BDDK’nın 29 Kasım haftasını baz alarak, 13 haftalık yıllıklandırılmış ve kur etkisinden arındırılmış kredi fotoğrafı alarm vermeye devam ediyor. Büyüme ticari kredilerde yüzde 21,7, tüketici kredilerinde ise yüzde 33,6 oldu.
İşin en acısı da rakam tutkusuna bürünmüş ve geriye kalan hiçbir gerçekliği görmeyen ekonomi yönetimi bu rakamları da görmezden geliyor. Patlayan takipteki alacaklar, kredi hacminin tüm önlemlere rağmen durdurulamaması, konkordato sayılarının artması ve insanların batık halleri, hatta gizli iflas durumları bile görmezden geliniyor.
2002 yılında 6,4 milyar TL olan tüketici borcunun, 3,5 trilyon TL’ye sorunlu bir biçimde ulaşması, sizce enflasyon kadar önemli değil mi? Ama ne yazık ki Şimşek başta olmak üzere hiç kimse bu konuya değinmiyor.
Tek dikkate aldıkları gelirlerini kısalım, kredileri durduralım böylece tüketim yapamasınlar ve enflasyonu düşürmeyi başaralım. Herkes devre dışı kaldıktan sonra, sizce düşen bir enflasyon rakamının önemi kalır mı?
Sonra da asgari ücret görüşmeleri ve emekli maaşı beklentileri gündeme gelince halen ‘ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz’ masalını okumaya devam ediyorlar. Oysa insanların tüketimleri gıda seviyesine inmiş, hatta borçlanma ihtiyaçları da sadece durumu daha maliyetli bir biçimde sorunu öteleyerek idare eder seviyeye gelmiş halde.
Türkiye ne verileriyle yüzleşebiliyor, ne de uyguladığı hatalı ekonomi politikalarının sonuçlarıyla… Sadece rakam bazında günü kurtaran, hamasetle bunu örtmeye çalışan, sıkıştığında da gündem dışı konu yaratarak insanların dikkatini dağıtmaya çalışan bir performans sergiliyor.
Ama ne yazık ki ülkede işler değişti. Hamasetin ömrü 24 saati bulmuyor. İnsanlar sabah ekmek almaya gittiğinde her şeyle yüzleşiyorlar. İş yapmaya çalışanlar da maliyet / fiyat kıskacında işin içinden çıkamayıp, günlük dönüşümünü krediyle döndürmeye, borçlarını öteleyerek ayakta kalmaya çalışıyor.
Şu bir gerçek ki mesele sürdürülebilir olmaktan çıktı. Ama elbette duyana ve görene…
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR