Seçimi kazandığından beri öncesinde öngörülen endişelerin hepsini, attığı imzalarla hayata geçiren ABD Başkanı Trump, sonunda döndü kendi borsasında 2 trilyon dolarlık kayba mal oldu. Elbette bunun tek başına bir gösterge olduğunu kabul etmek zor.
Meseleye ABD çıkarlarını savunup, bütçedeki harcamaları kısmak üzerine kurgulayan bir söylemin gölgesinde, bir tarafta yürüttüğü gümrük politikası, diğer tarafta taciz eden devlet ilişkileri herkesin gündeminde.
Peki bu tavır sürekli kılınabilir mi? Öncelikle meseleye kendi şirketini yönetir gibi bir edayla yaklaşıyorsa, elbette dünyanın da ülkesinin de canını daha çok sıkacak işlere imza atabilir. Fakat bunun bile iş yönetimi adına çok eskilerde kalmış ve yıkılmaya mahkûm şirketler yöntemi olduğunu görmek lazım.
Geçmiş yüzyılın patronculuk havasıyla, bu dönemde şirketini bile ayakta tutması zor olan bir tavırdan söz ediyoruz. Yine bir soru, sizce Trump demode bir tavırla mı hareket ediyor, yoksa yarın herkesle masaya oturmak amacıyla koz mu topluyor.
Mesela Dünya Sağlık Örgütü, NATO gibi kuruluşlara yaptığı yardımlarla ilgili tavrına bakalım. Duyup da bilmeyen de ABD’yi sanki gönlünden kopan, zenginliğini dağıtan bir yaklaşımın ürünü zanneder.
Bir Ekonomik Tetikçi’nin İtirafları’na baksanız, John Perkins’ın açıklamalarını hatırsanız bile meselenin gönlü bolluktan kaynaklanmadığını, nüfuz alanını genişleten, imtiyaz toplayan, kimi zaman ekonomik olarak, kimi zaman askeri yöntemlerle pozisyon alan ve yardımları da etkinlik için kullanan tavrı görürsünüz.
O zaman ABD, Trump’ın şirketiyse zaten böyle yönetmesine uzun bir süre izin verilmez. Elbette işin arkasında ABD Devleti yoksa… Sadece üç ülkeye bakalım. Kanada, Meksika ve Çin’den ithalatın 1,4 trilyon dolara karşılık geliyor.
Şayet siz bu ithalattan vazgeçip, tüm ürünleri içeride imal etmeyi hayal ediyorsanız, bunu apor topar yapmazsınız. Önce tedarik güvenliğini sağlayacak üretim politikaları izler, akabinde belli bir noktaya geldikten sonra gümrük kartını çekersiniz.
Aksi takdirde bunun resesyondan yüksek enflasyona kadar bir dizi sonucu olacağını tahmin etmek için ekonomist olmak gerekmiyor. Biraz kafanız çalışıyorsa anlarsınız. Yine AB ile olan didişmesine baktığınızda da tavır çok gerçekçi değil.
Çünkü AB’deki uluslararası şirketlerin birçoğunda ABD ortaklıkları olduğunu, hatta Avrupa’da İngiltere’de kurulan silikon vadisinde Amerikalı firmaların da yatırımcı olduğunu herkes biliyor.
Ukrayna’nın değerli madenlerini Rusya ile paylaşan, Rusya, Çin, ABD hattı kurma hedeflerini hissettiren, ama bu konuda samimiyeti sorgulamaya açık bu tavrın, özellikle yüksek gümrük bedelleri üzerinden sürdürülmesi ne olanak dahilinde, ne de ABD’nin terk edip gitmek isteyeceği bir hakimiyet alanı.
O zaman gerçek iki başlıkta ortaya çıkıyor. Ya Trump siyaseten ve iktisaden ABD’yi bir uçuruma sürüklüyor ya da kısa süre sonra kurulacak pazarlık masasında, paylaşım savaşlarının yapılacağı alanda elinde koz biriktiriyor. Bana sanki ikincisi daha olası geliyor. Yoksa ilk darbe yiyen, paylaşım masasındaki ülkeler içinde ABD ve ekonomisi olacaktır.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR