Et fiyatlarının önünün alınamadığı dönemleri hatırlıyor musunuz? Bir de Tarım Bakanı vardı. Kimdi? Ahmet Eşref Fakıbaba... Önlem olarak önce küsüyor; sonra kızıyor; ilginç çıkışlar yapıyor; ardından da problemi ortadan kaldırmak adına çözüm için ithalatı öne sürüyordu.
Elbette hiçbir sorun çözülmedi. Bugün geldiğimiz noktada halen kırmızı et ile ilgili, daha da resmi büyüttüğünüzde hayvancılıkla, biraz daha genele baktığınızda da tarım ile ilgili önemli problemlerimiz varlığını koruyor.
Şimdi benzer bir yaklaşımı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ta görüyoruz. Özel bankaların kredi konusunda ketum davranışlarını eleştirerek çıkışlar yapıyor. Hatta ‘son kez uyardığı’ konusunda açıklamalar da dolaşıyor.
Peki günün sonunda durum ne? Kırmızı et konusunda Fakıbaba’nın ithalat yaparak bulduğu çareyle, Bakan Albayrak’ın destek yerine kredi yani borçlandırma seçeneğinin arasında hiçbir fark yok.
Ayrıca konuştuğumuz reel sektör mensupları da dertli. Bu kredilere yeterince ulaşamadıklarını, ulaşanların da istedikleri meblağlara erişemediklerini bizzat kendilerinden dinleyerek öğreniyoruz.
Oysa temeldeki sorun, özel bankalardaki kaynak yetersizliğidir. Siz eğer kredilendirme mekanizmasını çalıştıracaksanız; o bankaların kasasına dağıtılmak üzere para koymak durumundasınız.
Fakat zaten böyle bir kaynağınız varsa, özel bankaların peşinde koşmak yerine, gerek kamu bankaları üzerinden, gerekse de farklı destek modellerini kullanarak dağıtmanız mümkün. Lakin günün sonunda zaten borçlu olan, nakde sıkışmış bir reel sektöre çözüm olarak, yan masraflarla birlikte halen söylenenin üç katı maliyetle borç vermeye çalışıyorsanız, felsefi olarak durumu yanlış okuyorsunuz demektir.
Peki bu bilinmiyor olabilir mi? Buna ihtimal vermiyorum. Ortadaki gerçek sorun kaynaksızlık. Kaynakların yanlış tercihlerle kullanımını da buna eklediğinizde ciddi bir problem ekonomi yönetiminin önünde duruyor.
Gerek vatandaş, gerekse de reel sektör bazında destekleme modelleri yaratarak, bu süreci atlatıp, ardından da zamanı doğru kullanarak bir yapılanma, planlı bir ekonomi modeli üzerinde çalışmıyorsanız; hem paranız yoktur; hem de dostlar alışverişte görsün oynuyorsunuz anlamına gelir.
‘Ben talimat verdim ama onlar para vermiyor’ demek ne kadar topu taca atmaksa, ola ki sorun kaynak değilse, bunu da yapılanma için kullanmak yerine borç olarak sunmak o kadar problemli bir yaklaşımdır.
Sözün özü şu: Yeterli kaynak yok. Bu da itiraf edilemediği için çok eski bir denklem devreye giriyor. Tavşana kaç; tazıya tut. Ama günün sonunda olan, bu ülkenin üretime, ticarete inanmış insanlarına ve çalışanlarına oluyor. Belki de işe dürüstçe sorunu paylaşarak ve çözüm önerilerine açık olarak başlamak lazım.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR