Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verimden, tasarruftan yana olma ve israftan kaçınma çağrısı, İstanbul’un katledilmesi ile benzer özellikler taşıdı. Kamunun büyük bir israf sergilediği ülkede, açlık sınırında yaşayan insanlara tasarruf önerildi.
Üstelik bu öneri ‘dişinizi sıkın’ cinsinden değil, yastık altına paraların koyulduğu imasıyla gerçekleştirildi. Porsiyonları azaltmayla başlayan, geçinememe vurgusunu abartı bularak devam eden süreçte bir gariplik var.
Ya gerçekten vatandaş ile bağlantı tamamen kopmuş ya da zeytinyağı gibi üste çıkma teorisini işliyor. Sokakta ne yaşandığının hepimiz farkındayız. Ama araştırmalar bunu ortaya koyunca daha anlamlı hale geliyor.
Son olarak ING Türkiye’nin ilk çeyreği esas alan Tasarruf Eğilimleri Araştırması tabloyu çok net ortaya koydu. Öncelikle vatandaşın yüzde 81,9’unun bırakın tasarruf edebilmeyi geçinebilme kabiliyetinin bile bulunmadığı ortaya çıkıyor.
Nereden anlıyoruz. Şayet kıt kanaat köşeye para atabilirse, bunun gerekçesi harcayabilmek ya da ani çıkan harcamaları karşılayabilmek için. Yani güvencesizlik ya da tüketim gerçekleştirme kaygısı.
Sanırım bu tüketim kaygısını da gece kulüplerinde eğlence olarak algılamak mümkün değil. Örneğin okul sezonu yaklaşırken, o süreçte kesin gider olarak önüne koyacak kalemlere bugünden biriktirme eğilimi denilebilir. Çünkü hepsi önüne geldiğinde bu zorunlu harcamayı kimsenin bir kerede karşılaması mümkün değil.
Peki geliri yetmeyen vatandaş köşeye parayı nasıl atıyor? Bir yerlerden ve muhtemelen boğazından kısarak. Siz bunu reva görüyorsanız konuşacak bir şey de kalmıyor demektir. Tasarruf, ihtiyaçlar karşılandıktan sonra ortaya çıkan birikim ile yapılır.
Karanlıkta oturarak elektrik faturasını azaltıyorsanız bunun adı tasarruf değil, kısıntıdır. Hadi araştırmada bunu da görmeyelim. Neden tasarruf edemiyor vatandaş? İki temel neden ortaya çıkıyor, aşırı borçlar ve gelirinin yetmemesi.
Zaten söylenen de bu değil mi? Asıl garip olan geliri yetmeyen insanlardan dolaylı yoldan daha çok vergi toplamaya çalışıp, kamunun israfını buradan karşılamayı hedefleyip, sonra bir de tasarruf etmelerini tavsiye etmek.
Tasarruf edebilenlerin oranı sadece yüzde 18,9. Peki onlar ne yapıyor? Onların da bir numaralı tercihinin altına yatırım olduğu görülüyor. Ne oldu bizim liralaşma? Demek ki kimse güvenmiyor. Bundan da anlaşılıyor ki, yarın kur korumalı mevduatı bitirdiğimizde, çözülecek paranın gitmeyeceği tek adres Türk Lirası.
Şimdi tüm bu fotoğraf ortadayken, geçtim amacını aşan ifadeler kullanıp, tasarruftan, israftan, verimden bahsedilmesini, vatandaşın durumunu nasıl görmüyorlar, işte onu anlayamıyorum. Daha garip olan ise, bunu görmedikleri gibi, bir de fedakarlık yapıp, bütçe açıklarını finanse etmesini istiyorlar. Gerçekten memleket kötü bir şakaya dönüştü.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR