Öyle bir hava yaratıldı ki, bundan çıkmak durumundayız. Bilhassa faiz üzerinden kurgulanan ve faiz arttırılırsa tüm sorunlar çözülecekmiş gibi ortaya konulan bir tavır aklın da tatile çıkmasına neden oluyor.
Elbette şu an dünyadaki eğilimlerden kopmuş olduğumuz açık. Bilhassa enflasyonun yükseldiği ve faiz arttırılarak ekonomilerin soğutulmaya çalışıldığı bu süreçte bizde de doğal olarak tartışma dönüp dolaşıp faiz üzerinde yoğunlaşıyor.
Şimdi de, para piyasalarıyla meseleye bakıldığında Merkez Bankası’nın 23 Haziran’da faiz kararının ne olacağı ile ilgili haberler medyaya düşmeye başladı. Muhtemelen faiz kararı, sabit bırakma yönünde olacak.
Ama farkında mısınız sadece sürükleniyoruz. Çünkü faizin artması ya da düşmesi ile ilgili bir konunun ekonomik gerçeklerden uzak kaldığını görmüyoruz. Bilhassa pandemi sürecinde vatandaşlarına karşılıksız yardımlar yapmış ülkelerin yaklaşımlarıyla, satınalma gücünü tamamen yitirmiş ve ne yazık ki kredi borcuna batmış bir ülkenin gerçeklerini aynı pencereden okuyamazsınız.
İktisatta bir kural vardır. Bunu da bir fıkra ile açıklarlar. Üniversite final zamanı tüm hocalar harıl harıl sınav sorularını hazırlarken, iktisatçılar ağaç gölgesinde yatarlar. Diğer hocalar bu işe çok bozulurlar ve gelip niye soru hazırlamadıklarını sorarlar.
İktisat hocalarının yanıtı ders niteliğindedir. Derler ki: “Biz her sınavda aynı soruyu sorarız, ama zamana ve koşullara göre cevabı hep farklıdır.” Meseleye burdan bakmamız gerekiyor. Şimdi tekrar soralım. Bu saatten sonra Merkez Bankası’nın alacağı bir faiz kararının önemi kaldı mı?
Bundan belki iki sene önce bunu tartışıyor olsaydık; olası risklerin önlenmesi, tansiyonun kontrol edilebilmesi adına tartışmaya değer bir konuydu. Ama bence film bitti ve faiz kararının ne olduğunun hiçbir önemi kalmadı.
Çünkü faiz başta olmak üzere, gerçeklikle ilgisini yitirmiş veriler, ekonominin ihtiyaçlarıyla arasındaki bağı tamamen koparttı ve makas artık düz mantıkla değerlendirme yapmaya müsait olmayacak kadar çok açıldı.
Bu nedenle sadece faiz ya da dolar üzerinden konuyu tartışarak işin içinden çıkamayız. Sadece bataklıkta bir debelenme pozisyonunda kalırız. O yüzden Merkez Bankası’nın Haziran kararını tartışmayı bırakalım.
Ne yapacak yani? Kendi baz aldığı ve akla uygun olmayarak gıda ve enerji fiyatlarını dışarıda tutarak baz aldığı ve faiz düşürme bahanesi uydurduğu çekirdek enflasyon ile bile aradaki oran yüzde 40 aleyhteyken ne yapacaksınız?
Sadece akılla bağdaşmasa dahi, kendi kriterinize ulaşmak için faizleri yüzde 55’e çekmek durumundasınız. Böyle bir faiz artışının ticaret hayatından sanayiye, vatandaştan ülkenin açmazlarına kadar tek başına çare olmayacağı, yıkımlara yol açacağı ve zannedildiği gibi buraya para akışını sağlamayacağı o kadar açık ki…
O zaman bu kısır tartışmaları yapıp, meseleye para politikalarıyla bakmak yerine yeni bir doğru ortaya koymak durumundayız. Yani mesele FED Üyesi Waller’ın dediği gibi, ‘nedenleri beni ilgilendirmez, enflasyonu düşürmek zorundayız’ yaklaşımında ilerlerseniz hem sonuç alamazsınız hem de büyük zararlara neden olursunuz. Çünkü o tren kaçtı.
Bu durumda Türkiye’nin zaten gizli ve sinsi bir şekilde yaşanan kriziyle yüzleşmesi, verilerini doğru noktaya çekmesi, hepsiyle yüzleştikten sonra da sübvansiyondan yol haritasına kadar belli bir planlamayla yola çıkması gerekir.
Ortaya çıkacak olan veriler ve oluşacak fakirlik ne olursa olsun, öngörülebilirlik ve akla uygun bir yol haritası ancak Numan Kurtulmuş’un talep ettiği birlikteliği sağlar. Aksi takdirde ekonomi yönetiminin rakamları ve gerçekleri reddediyor olması ve borç parayla meseleyi günü birlik yönetmeye çalışması sadece faturayı arttıracak ve inandırıcı da bulunmayacaktır. Yapılan tam da bu.
Türkiye’nin bir an önce gerçeklerle yüzleşmesi, planlı bir ekonomiye geçmesi ve bir yol haritası doğrultusunda, ayakta kalmaya mecali kalmamış firmalarını ve bireylerini suyun öteki tarafına taşıyacak desteklerle yola çıkması, bunun sonunda da israfa varan ve akılla bağdaşmayan projelerden kaynaklananlar başta olmak üzere giderlerini kısarak işe başlaması gerekir.
Yoksa faiz artmış düşmüş, dolar yükselmiş değer kaybetmiş sadece bugünün mevzusudur ve ucuz magazine ya da siyaset programlarındaki tartışmalardan öte bir anlam taşımamaktadır.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR