2010 yılı Almanya Anuga Fuarı... Burada gerçekleşen bir konferansta ortaya bir sonuç çıktı. Dünyanın önümüzdeki dönemde en stratejik ve katma değerli sektörü tarım olacak. Bu gerçek tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önüne serilmişken, ne yazık ki biz tam tersi politikalar uygulayarak, net tarım ithalatçısı bir ülke haline geldik.
Çok bize ait kuru fasulyeden ete kadar her şeyi ithal ettiğimiz bir süreçte, bu sektörün önemini bir türlü anlayamadık. O kadar anlamadık ki, şu yaşadığımız dönemde bile, ekonomik önlemler olarak nitelendirilecek iyi niyet çalışmasında tarımın T’si bile geçmiyor.
Bir tarafta bir panik havası, öte tarafta ‘nereye yatırım yapayım’ diyenler, hep birlikte bir akıl tutulması içerisinde bu dönemin geçeceğinin bilincinde, ama geçmeyecekmiş gibi konuşmaya, birbirimizi tetiklemeye devam ediyoruz.
Oysa bu süreçte insanın içini ısıtan şeyler de oluyor. Mesela milyonlarca insanın aynı anda, kendilerini fedakarca toplum sağlığına adamış sağlık çalışanlarımızı alkışlaması çok anlamlı değil miydi?
Daha iki gün öncesine kadar sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, bu insanların tüm çabalarına rağmen, sanki tüm sistemin sorumlusuymuş gibi yaratılan hava ne oldu? Demek ki başımız sıkıştığında yine sığınacağımız yer olan bilime, tıp insanlarına saygı göstermek gerekiyormuş.
Zaten insani olarak görevinin başındaki insanlara müdahale etmek insanlık dışı bir durumdu. Fakat sistemin tüm bozukluklarında hedef gösterilmediler mi? Şimdi bugün ne kadar kıymetli olduklarını hatırladık değil mi?
Aynı durum tarım için de geçerli... Parasını nereye yatıracağını, kendisini nasıl koruyacağını, süreci okuyarak öğrenmeye çalışanlara net bir sorum var: Elinizdeki parayla gıda maddesi alamayacağınız bir süreç düşünün. Hangisi daha değerli?
Oysa tarım topraklarının üzerinde ilk kez tarihimiz boyunca 20 milyon hektarı geçen tarımdan terk edilmiş toprakların üzerinde oturuyoruz. Geri kalan kısmında da insanları üretim yapamaz, yapsa da hasat almanın satmaktan daha pahalı olduğu bir ortamda yaşıyoruz.
O zaman bugün almamız gereken derslerden biri de bu değil mi? Tarımı tekrar hatırlamalı, toprağın verimine sarılmalı, bunu da teknolojinin getirdiği verimlilik yöntemleriyle, ama orijinalini bozmadan yapmanın yollarını aramalıyız.
Oysa bugün alınacak önlemlerin arasında tarım akla bile gelmiyor. Ne kadar ders alındı bilemiyorum ama toprağı unutursanız, toprağa rağmen gelişme yarışına girerseniz, doğa mutlaka bunun bedelini ödetir.
Ama açlık olarak; ama sağlık sorunları bakımından... Türkiye atalık tohumları ellerinde, çiftçisi yerinde tekrar tarımı kurgulayacak bir yöntem bulmalıdır. Aksi takdirde zaten paramız yok; bir de üzerine tarlamızı kaybederiz.
İşte o gün ancak borç para bulursak, toplumu doyurabileceğimiz bir sürecin içine gireriz ki, onun sonuçları ekonomik krizden daha ağır olur. Son söz: Tarımı hatırlayın.
FACEBOOK YORUMLAR