Benjamin Franklin şöyle demiş: Dünyada ölüm ve vergiler dışında hiçbir şey kesin değildir. Bu sözden ilham almış olsa gerek ki, Trump dünyayı yangın meydanına çevirdi. Son derece endişe verici olan, zaman içerisinde de yıldız savaşlarına dönen bir tarife kumpanyası devam ediyor.
Özellikle Çin ile ABD arasındaki restleşme çok garip ve adeta bir bilek güreşi seviyesinde. Sadece bu fotoğraf bile dünyanın artık en az iki kutuplu olduğunun çok açık ve net bir kanıtı. ABD, eski üslubuyla, amiyane tabirle racon kesiyor, ama bu kez racon ile karşılık buluyor.
İlk planda bakarsanız, ABD’deki üretimi yeniden canlandırma politikası. Ama bunun ciddiyetle bağdaşır yanı yok. Neden? Öncelikle dünyaya üretimi yayarak, maliyet avantajı sağlamayı, insanları köle fiyatına çalıştırıp, ucuz ürünlerle enflasyonunu dizginlemeyi seçen bizzat kendisi.
Bunun adına milyarlarca dolar dünyanın farklı noktalarında yatırım olarak dolaştı. Bugünün koşullarında yerli üretim diye tabir edilen hiçbir ürünün yüzde 100 menşei şartı bulunamaz. Yüzde 60’larda gezen bir yerliliğe ancak yerli malı diyebilirsiniz.
Peki bunu kim yaptı? 2 binli yıllardaki parasal genişleme ortamında, tek kutuplu dünyayı oluşturmak için bizzat ABD ya da ona ilintili sermaye ile ortaya çıkarılmış bir sistem. Hesabı bozan ise, Çin’in o süreçte gelen parayı ar-ge, araştırma ve yüksek teknoloji geliştirme amacıyla kullanmış olması.
Dün, yeni tek güç olmaya koşan ABD, bugün kendi eliyle, parasıyla ve siparişiyle yarattığı, globalleşme kelimesi ile süslediği oyunun, oyun bozanı olmak istiyor. Peki Trump gerçekten ABD’de üretimi canlandırmak mı istiyor?
İşte bu konuda ciddi şüphelerim var. Buna niyetlenen bir yönetim, önce iç tedarik oranını arttırmak adına, ilgili konularda üretimleri destekler, üretim ekosistemi oluşturduktan sonra da bu tip bir tarife savaşına girer.
Oysa daha koltuğa oturmadan geliştirilen bir söylemin, 20 Ocak günü koltuğa oturduğu gün atılan imzalarda dünya ekonomisinin gündemine soktuğu bir tavırla, herhangi bir hazırlık yapmadan, sadece kendiniz adına enflasyon yaratırsınız.
Nitekim olasılık da bunun üzerine şekilleniyor. Ama hesap bu da olmayabilir. Esasında gerçekten üretimi ABD’ye çekmek gibi bir niyeti olmayabilir, sadece eskiden 3’e yaptırdığını 1’e yaptırarak, dünyayı sömürmeye devam etme niyetinin baskıcı bir tutumu olarak da yorumlanabilir.
Muhtemelen herkesi masaya çağırıp, pazarlık yapmayı hedeflediğine göre, bu olasılık daha yüksek gözüküyor. Fakat hesabın tutmasını engelleyen nokta, 2 binli yılların başındaki Çin’in olmayışı.
Yani kendisine muhtaç bir tedarikçi bulamadı. Bu da karşı hamleyi beraberinde getirerek, dünyayı bu tarife savaşının ortasında çok daha büyük maliyetlerle ve bağlantılı olarak resesyona, kısacası stagflasyona sürüklüyor.
Bu savaşın kazananı olur mu? Bence olmaz. Ama kaybedenleri mutlaka olacaktır. Oyun bu kadar dengeler ve finansal, teknolojik güç üzerine kurgulamışken, dönüp bize baktığımızda ise ortaya konulan fotoğraf komik oluyor.
Ya etkilenmeyeceğimizi ya da fırsat yakalayacağımızı anlatan bir ekonomi yönetiminin gölgesinde, kendi sorunlarını halletmeden, dünyayı yöneteceğini zanneden bir akıl tutulmasıyla, anlaşılan o ki yine gol yiyenlerden biri olacağız.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR