Medyada zaman zaman okur ya da şahit olursunuz. Bir yolda köprüye takılan kamyon haberi vardır. Ya mesafeyi tutturamaz ya da damper birden bire açılır. Olayda öylece sıkışıp kalan araç şoförünün çaresizliği ise herkesin gözünden kaçar.
Bu ya bir hesap hatasının ya da kontrolü elden kaçıran bir sürücünün şok olmuş bakışlarıdır. Oysa geçmeden 5-10 saniye öncesine dönseniz duygu şudur: Ben buradan geçerim. Geçersin de matematik diye bir şey var; mesafe tutmuyorsa ya geçemezsin ya da köprüyü de yıkar geçersin.
İşte bizim ekonomi yönetiminin ruh hali, o kamyon şoförünün ruh haline çok benziyor. 2018 yılından itibaren uygulanan ekonomik yaklaşımlar, şoförün ‘ben buradan geçerim’ inatlaşmasından öte bir anlam taşımıyor.
Sıkıştıktan sonra da yapılan hamleler kamyonu yerinden oynatıp veya zorlayıp riski arttırmaya dönüyor. Son dönemde ise durumu biraz kabullenmiş ama halen kendisinden başka sebep arayan savunma mekanizması hareketlenmiş şoför safhasına döndü iş.
Orada hep şu duygu vardır: Çıkarabilirsem sorun biter. Oysa en başta zorlayarak o köprünün altına girmemesi gerekirdi. Lakin bunu kabul etmez. Günün sonunda bir yardım gelir ve kamyonun o noktadan çıkması sağlanır. Gazeteciler sorduğunda da kendi hatası dışındaki her şeyi anlatır ve bahane üretir.
Ekonomi yönetimi de bu noktada sıkışıp kaldı. ‘Ekonomiyi sadece ben biliyorum’ duygusuyla ve ‘ya tutarsa’ yaklaşımıyla hareket ettiler ve işin içinden çıkamıyorlar. Son açıklama da dizginlenemeyen enflasyonun 2023’ün ilk çeyreğinde düşeceği yönünde.
Bu nedir biliyor musunuz? Bir şey olmasını bekliyorlar. Ne olacağı hakkında da fikirleri yok ama mucize peşine düşmüşler. Hiçbir şey yapmadan ya da daha kötüsü aynı şeyleri yaparak farklı sonuç alabileceklerine inanıyorlar.
Yani örnekten yola çıkarsak bir an için kamyonun geri geri gidip kurtulduğunu düşünün. Tekrar ve tekrar, ısrarla köprüden geçmeye çalışıp sıkışıyorlar. Her seferinde de köprüye de araca da daha çok zarar veriyorlar.
Çünkü son 20 yıldır hep şansları yardım etti. Tam Türkiye ekonomisi uygulanan hatalı ekonomi politikaları nedeniyle sıkışıp kalmışken ve kendi kriziyle yüzleşecekken ya bir dünya krizi oldu ya da parasal genişlemeyi tekrar deneyen bir dünya oluştu, ya bir savaş ya da dünyada değişen dengeler ortaya çıktı.
Her seferinde köprünün altından kurtulmayı başarıp, daha yüksek bir süratle aracı köprüye doğru sürüp sıkışıp kaldılar. Günün sonunda hasar büyüdüğü gibi sıkışmanın da boyutu arttı. Şimdiki yaklaşım ise kurtulmak için sıkıştığı yerde gaz fren yapıp köprüyü yıkıp geçmenin üzerine kurgulanmış gözüküyor.
Yani ne hatadan bir ders alma ne de kendini sorgulama; ikisi de yok. İstatistiksel olarak görece iyileşmelerden medet umar noktaya geldiler ama bu hem olanaksız hale geliyor hem de sorunu çözmüyor. Modeli değiştirmeden ya da örnekteki gibi ısrarla o köprünün altından geçmeye uğraşmaktan vazgeçmeden de işin içinden çıkılamayacağını anlamıyorlar.
Ne hatalarını ne de trafiği tıkadıklarını görmek istemiyorlar. Israrla ve ısrarla köprü altından geçme istekleri ise çevrenin gazına gelip yaptıkları, ama sadece hasarı büyüttükleri bir eylemden öteye gitmiyor.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR