Türkiye’nin dünyanın neresinde olursa olsun, her ülkeyle ilişki kurmasını destekleyen bir anlayışım var.
Küçük büyük demeden herkesle işbirliği yapmak, iktisadi temellere dayanan ilişkiler kurmak, siyasi güçbirliklerine gitmek doğru bir yaklaşım.
İşin doğrusu bu da; bazen üniversite sınavındaki gibi yanlışlar doğruyu götürüyor. Yani bir ülkeye gereğinden fazla teveccüh göstermek, bunun karşılığında kendi insanına, ekonomine zarar verir noktaya gelmek anlaşılabilir değil.
Bu çerçeveden baktığımızda biri çıkıp bana Sudan’ın sırrını anlatmak zorunda. Önce Türkiye 2014 yılında Sudan’da Sivas büyüklüğünde bir alanı 99 yıllığına kiraladı. 780 bin dönümlük araziden bahsediyoruz. Niyet burada tropikal meyva üretimi olarak açıklandı.
Ardından yine soru önergelerine verilen yanıtlardan öğrendik ki, en çok ithal ettiğimiz ürün pamuk… Yetmedi; dönemin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, Şubat 2017’de buğday, salatalık, domates gibi ürünlerin de üretilip alınacağını duyurdu.
Ne garip çelişki değil mi? Rusya ile tüm ilişkileri domates seviyesine indirgeyen iktidar, kendi üreticisine pazar bulamazken, Sudan’dan domates almanın yolunu açıyor.
Şimdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudanlı mevkidaşı ile buluşmasının gölgesinde et ithalatı gündeme geldi. İthalat diyorum, çünkü kimse bana bunun yerli üretim olduğunu anlatamaz.
Sudan Tarım ve Orman Bakanı Abdullatif Ahmed Mohamed Ijaimi, Türkiye’ye ucuz et satma teklifinde bulundu.
Bakan kendi adına haklı ve verdiği fiyat da göz ardı edilecek bir oran değil: 4 dolar. Bizim Ekonomi Bakanı Zeybekçi de yerel para ile ticareti önerdi.
Fotoğraf şu olsaydı farklıydı: Türkiye’de çok güçlü bir hayvancılık sektörü var. Fazlayı ihraç ediyoruz ve tüketimimiz de çok yüksek. Bu resmin içinde teklif değerlendirilebilir.
Fakat ülkedeki çiftçin, köylün üretim yapamaz hale gelmişken, onun üreteceği ürünleri ithal etmek, hayvancılık can çekişirken et alımını düşünür noktada olmak bir utançtır. Sudan’dan toprak kiralayıp, oraya verilecek destekleri ve ithalat için ödenen parayı zaten tarımın yapılandırılması için harcasaydık problem aşılmıştı.
Burada verdiği teşvikten daha fazlasını ÖTV olarak tahsil ettiğin bir üretim ya da üretememe gerçeği, diğer tarafta Sudan’da ürettirip, ithal etmek, ama adına ithalat dememek realitesi var.
Afrika pazarına girelim sıkıntı yok. Sudan ile de ticaret yapalım o da problem değil. Sorun şu: Sudanlı’nın sırrı ne? Benim çiftçime ve üreticime reva görülmeyen destek, orada nasıl hayat buluyor?
Sizce de cevaplanması gereken bir soru değil mi? Üstelik meralar ve zeytinlikleri torbaya atıp, yok etmenin yolu açılmışken. Bu fotoğraf içerisinde ‘üretim ekonomisine geçiyoruz’ söyleminin sağlaması nerede?
Dünya ile iş yapmak için kendi üreticini yok ediyorsan durum garipleşmiyor mu? Hani başkaları için diyorlardı ya iki koyun bile emanet edilmez diye, ben de bu ekonomi yönetimi için aynı şeyi söylüyorum. Çünkü 100 metre ileride emanet ettiğiniz ve size ait olan koyunun etini, döner olarak size satarlar.
Üzgünüm ama bu yaklaşımdan ve icraattan başkaca bir şey anlaşılması mümkün değil.
Biri bana geleceğin en katma değerli ve stratejik ürünlerine sahip olacağı dünya raporlarına girmiş, Türkiye’nin de ekonomik buhrandan çıkmak için en avantajlı sektörü olarak nitelendirilen tarım ve hayvancılığı neden yok ettiğimizi açıklasın. Zira yapılan işin kabul edilebilir herhangi bir mantığı gözükmüyor.
FACEBOOK YORUMLAR