Açıklanan enflasyon verisinin ardından herkes TÜİK’in aylık bazda ENAG’tan yüksek enflasyon duyurmasına şaşırdı. Öncelikle yaşanan enflasyonla, açıklananların bir ilgisi olmadığını hatırlatalım. Ama aklımızdan çıkarmamamız gereken başka bir nokta daha var.
TÜİK’in enflasyonuna neden şaşırıyorsunuz? Hatta nasıl hayret ediyorsunuz? Çünkü DİSK’in kendisine mahkeme üzerinden ayrıntı sorması üzerine, elinde ürün gruplarına ait bir liste olmadığını, bu yüzden de veremeyeceğini söyleyen bir yapının, enflasyonu ne oranda açıkladığının anlamı var mı?
Bu nedenle meselenin gerçeklikle ilgisi ya da bağı tekrar kurulana kadar çok önemli bir başlık olarak görülmemesi lazım. Ayrıca yüksek açıklasa ne olur? Asgari ücretten emekli maaşlarına, kamu çalışanları ve emeklilerinin gelecek yıl fiyat artışlarına kadar ortaya konulan performans bize gösteriyor ki, gerçekçi anlamda enflasyonun kabul edilme niyeti yok.
Aslında tüm bunların gölgesinde kalan ve birçok veriyi eş zamanlı okuduğunuzda daha kritik bir alarm olması gereken bir başlık var. Üretici enflasyonu... Son iki aydır üretici enflasyonunun, tüketicinin enflasyonunun altında kalması kimsenin dikkatini çekmiyor.
Esasen normali ve sağlıklısı bu mu? Evet. Ama ortada neredeyse yok olmuş ve TÜFE’ye de resmen yansımamış yüzde 80’lik bir fark varken, bunun sorgulanmıyor olması asıl hayret verici olandır. Nereye gitti bu enflasyon farkı?
Son açıklanan çeyrek bazındaki yüzde 3,8 büyümenin temel özelliği neydi? İthalatla büyüdük. Enflasyonla eş zamanlı açıklanan yılın sekiz ayını kapsayan dış ticaret verileri bize ne gösteriyor?
İhracat yüzde 0,4 düşerken, ithalat yüzde 3,5 arttı. Burada da Ali Cengiz Oyunu yaparak herkes ağustos ayı gerçekleşmelerine baktı. Lakin gözle görülür bir biçimde dış ticaret açığının 82,5 milyar dolara yaklaşması, yani sürekli aleyhte artış trendinde olması okunması gereken bir başlık.
Bu haliyle bile ekonomiye yaklaşık 70 milyar dolarlık bir cari açık finansmanı problemi getirirken, asıl bundan da riskli olan, tüm verileri eş zamanlı okuduğunuzda, ülkenin üretimsizleştiği ya da üretiminin kısıtlı kalmaya başladığının görülmesi olmasıdır.
Tüm bu haliyle üretimsizleşen bir ülkenin enflasyonla mücadele etmesinin, hatta oluşan cari açık finansmanını bulmasının çok güç olduğunu biliyoruz. Ayrıca ürettiğimiz ve sattığımız sürece açık veren yapımız da ayrı bir sıkıntı anlamına geliyor. Mehmet Şimşek de enflasyonla mücadelenin zaman alacağını söyledi. Doğru ama mesele enflasyon rakamı değil ki...
Onu yaratan etkenleri ortadan kaldırmazsanız, enflasyonu da gerçek haliyle açıklamazsanız, eriyen bir satın alma gücü, üretemeyen bir reel sektör ve günün sonunda kamu gelirlerinden iç piyasanın tıkanmasına kadar bizi ulaştıracak bir riskle karşı karşıya kalıyoruz demektir. Üstelik enflasyon artarken, yaşanan bir durgunluktan, yani stagflasyondan söz etmek, enflasyonu konuşmaktan daha anlamlı. Asıl ders çalışmamız gereken başlık burası.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR