Ekonomide işlerin yolunda gitmediğini biliyoruz. Aslında ekonomi yönetimi dahil herkes olayın farkında... Fakat yıllardır meseleyi medya üzerinden algıyla yöneten, sonrasında da genişlemeci politikaların etkisiyle yanlışların üstünü borç parayla ve maliyeti öteleyerek örten bir yaklaşım ne yapacağını bilmiyor.
Vatandaşın satın alma gücünün tamamen eridiği, reel sektörün yansıtamadığı enflasyon maliyetlerinden ulaşamadığı finansmana, kısıtlanan olanaklarından istihdam yükünü taşıyamaz hale gelmesine, rezervlerin eksilerde gezmesinden kiralar başta olmak üzere yaşam maliyetlerinin artmasına kadar sorunlar o kadar yoğunlaştı ki, işin içinden çıkılamıyor.
Bilgi ve manevra kabiliyeti de zayıf olunca, günü birlik işlere imza atılıyor. Kısa bir zaman geçince bunların da sonuç vermediği, hatta faturayı arttırdığı anlaşılınca sürekli şapkadan tavşan çıkarma vaadi ile işler yürütülmeye çalışılıyor.
Albayrak döneminin sorunları tamamen karmaşık hale getirmesinin ardından gelen Bakan Nebati, ilk günden beri ne söylüyor? İnanırsak olacak. Elbette bir işin yoluna girmesi için inanmak gerekiyor; ama önce inanacağınız, ayakları yere basan bir yaklaşımınız olması gerekir.
En büyük eksik bu olunca da, ne yazık ki ne istenen sonuçlara ulaşılıyor ne de insanların inanması sağlanıyor. Ekonomi yaklaşımları eksik, büyük oranda da hatalı olan ve kontrolü de önce baskı, sonra ikna yöntemiyle sağlamaya çalışan bir zihniyetin finansmanı bitti; ne yapacağını bilmiyor ve sıcak para döneminin harcamalarıyla yapılan, kendi içindeki tartışmalı icraatları savunarak seçime ulaşmaya çalışan görüntüsü ortaya çıkıyor.
Bunca yıllık iktidarlarının ardından da ellerinde kalan tek şey algı yönetmek oldu. Medya gücünü de arkasına alarak son kalesini savunmaya çalışıyor. Bugünlerde çıkan haberlere bakın.
Ekonomik sorunlar var ama bütün dünya aynı problemi yaşıyor. Hayır, bütün dünya aynı problemi yaşamıyor. Dünyada sorunlar var; ama ihmal edilmiş bir ekonomi hepsinin üstüne kendi açmazları ile karşı karşıya geliyor.
Son üç örnek. Ekmek bulamıyoruz diyen insanlara, herkesin evinin önünde arabası olduğu vurgulanarak ‘abartma’ oynanıyor. Sonra da sağa sola dönüp onaylatmak için ‘öyle değil mi’ diye onay bekleniyor. Keza kira sorunlarının önüne geçemeyenlerin 2 milyon TL’den başlayan evleri insanlara sosyal konut diye satmaya çalışmasını ve bunu da müjde diye anlatmasını da aynı pencereden okumak lazım.
Bir diğer örnek Merkez Bankası Başkanı’nın yaşadıkları... Sanayiciyi ikna edemeyince hemen bir başka toplantı düzenleniyor ve dökülen boyaların üzerine boya çekerek, sanayiciyi ne kadar düşündükleri algısı, sorun yaşadıkları yapının en üst makamına onaylatılmaya uğraşılıyor.
Tarım Bakanı, yurtdışından toprak kiralıyor. Yıllardır bunu zaten yapıyorlar. Ama gıda krizinin ortasında kendi çiftçisini yalnız bırakıp, başka yollara girişmesini politika olarak yutturmak için basın mensuplarına ziraat mühendisi olduğunun da altını çizen bir Bakan tarafından, vatana ihanetle karışık bilgi kirliliğiyle bir şeyler anlatılmaya uğraşılıyor.
Dolar / TL ile ilgili sıkıntımız malum. Bunun tersine çevrilmesi için Bakan yetmedi, şimdi de yandaşlar üzerinden ‘satın çünkü dolar çökecek’ diye haber yaptırılıyor. Hem de şu ‘şakkadanak basarım dolarları’ diye formül anlatan şahıs üzerinden.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Ama son dönemde ortalama fotoğrafa baktığınızda da kurgunun bir şeyleri düzeltmek değil, son kale olan algı üzerinden ikna etmek olduğu anlaşılıyor. Bu durum ise ekonomiye ilişkin bakış açısını, sorunların kendisinden daha problemli hale getiriyor.
Son kale algı... Buna oynanıyor; ama sonuç vermiyor. Niye biliyor musunuz? Çok güzel bir tabir vardır; işin özü o: Artık mızrak çuvala sığmıyor.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR