Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Şiş de yandı; kebap da

01 Şubat 2022 - 10:43

Geçen yılın son aylarını hatırlayın. En büyük tartışmaların başında asgari ücretin ne kadar olacağı geliyordu. Bu konuyla ilgili DİSK’in en az 7 bin TL söylemi ne kadar abartılı bulunmuştu değil mi?

Yapılan pazarlıklar sonucunda özel canlı yayınlar eşliğinde asgari ücretin açıklandığına şahit olduk. Büyük bir başarı öyküsü ve iyi bir maaş artışı veriyormuşçasına günlerce öyküsü yazıldı; çizildi.

Düz mantık baktığınızda 2 bin 825 TL olan asgari ücret, AGİ ortadan kaldırılsa da 4 bin 250 TL olarak açıklanmıştı. Hatta bu yüzde 50 zam olarak sunuldu. Aslında AGİ’yi düşseniz yüzde 36’larda bir rakama denk geliyordu ama neyse.

Yine de kendi içinde baktığımızda ve normal ekonomik koşullarda son derece iyi bir zam oranı gibi görüldü. Hatta bizler bile ilk açıklandığında açlık sınırına ulaşma tahminimizi senenin ortasını görebilir diye yaptık.

Fakat ardından gelen zam furyası tahminlerimizi tekrar üçüncü ayın sonunda açlık sınırının altında kalacak bir asgari ücret olarak revize etmemize neden oldu. Çünkü 2021 yılının son 3 ayında yapılan zamlar, zaten yapılan artışı çoktan ortadan kaldırmıştı.

Sonrasında, yani yılın ilk ayında gerçekleşen zam furyası ise tamamen durumu vatandaşın aleyhine kontrol dışına attı. Bugün geldiğimiz noktada ise, yani yılın ikinci ayının başında asgari ücret, açlık sınırının seviyesini bire bir yakaladı: 4 bin 250 TL. Muhtemelen bir sonraki ay, yani tahmin ettiğimiz gibi üçüncü ayda açlık sınırının altında kalacak.

Şimdi durup düşünelim. O kadar reklamı yapılarak verildiği söylenen yüksek zam oranı bir işe yaradı mı? Sonuç; çöp... Bu hem enflasyondaki yükselmeyi, hem düşen alım gücünü, hem vatandaşın zor durumunu gözler önüne serdi.

Peki iş burada bitti mi? Verilen zam oranı daha vatandaşın cebine ikinci kez girmeden açlık sınırı ile aynı noktaya geldi ama ortaya çıkarttığı işveren maliyeti tüm haşmetiyle can yakmaya devam ediyor.

O süreçte göstermelik bir iki istisna dışında gerçek anlamda işvereni rahatlatacak bir sübvansiyon yapılmadı. Bugün geldiğimiz noktada ise işvereni kara kara düşünür ve maliyetin altından kalkamaz noktaya ittiği bir durum yaşıyoruz.

Bir sonraki adım ise korkulanın olacağı başlık. Yani işsizlik, kayıtdışı çalışma ya da Türkiye’ye dışarıdan gelenlerin çalıştırıldığı bir ortam. Bu fotoğraf ne şiş yansın ne kebap deyip, aynı zamanda da görece yüksek zammı başarı diye açıklayanların önünde duruyor.

Zira şu kesin ki hem şiş, hem de kebap yandı. Bu saatten sonra vatandaşın alım gücü sıfır noktasına ulaşmışken, milyonlarca emekli zaten yılın başında feda edilmişken, tüketici kredileri trilyon TL’yi aşmışken iç piyasadan hayır gelmez. Bu aynı zamanda ödemeler zincirini de kırma ihtimalini güçlendirir.

Daha önemlisi lafla peynir gemisi yürümeyeceği için vatandaş kadar, ekonomi yönetiminin de zorlu sınava girdiği, üzerindeki baskının arttığı ve baskı arttıkça ne yapacağı daha bilinmez bir hal alıp hata oranının yükseldiği bir sürecin de kapısını araladı.

O zaman durumu anlatmak için yine deyimlerimize dönelim. Türkiye ekonomisinde durum aynen şu: Ayıkla pirincin taşını...

[email protected]
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum