Türkiye’de bir enflasyon tartışmasıdır aldı başına gidiyor. Kimsenin inanmadığı rakamları bile yedek kulübesine yollayan Hazine ve Maliye Bakanı her yerde dezenflasyondan söz ediyor. Bunun çaresini de vatandaşın boğazından kesip, giderini arttırmakta buldu.
Hayal etti bu yıl yüzde 36 bekliyordu; biraz sapma olacak. Yüzde 75,5 enflasyonun doğru olduğunu kabul edenler yüzde 42’lerde bir oran bekliyor. Bununla birlikte önümüzdeki iki yıl içinde önce yüzde 14, ardından yüzde 9 enflasyon gerçekleşeceği konusunda ekonomi yönetimi ısrarlı.
Fakat tüm bunları tartışırken, yüzde 75 gerçekmiş gibi davranıyorlar. Oysa üç haneli enflasyonla yaşanan bir ortamda siz bunu gerçek kabul edip, bir de baz etkisini arkanıza alarak insanları açlığa mahkum ediyorsunuz.
Hangi insanları? Son araştırmaya göre vatandaşın gıda, kira ve ulaştırma kalemlerindeki harcaması, gelirinin yüzde 66,4’ünü oluşturuyor. Sepetteki oran bunun çok altında. Yani hesaplamalardan başlayan bir Ali Cengiz Oyunu var.
Peki bu enflasyon mücadelesinde ne yapmamız gerekiyor? Önce vatandaşın harcama yapmasını engellemek gerektiğini düşünüyorlar. Peki nereden kısacak vatandaş? Yani üç kuruş gelirinin yüzde 66,4’ünü anayasal haklarını edinmek için kullanan bir insan, nasıl bir lüks harcama yapıp, enflasyonu tetikleyebilir?
Hatta burada mesela gıdada gramajların düştüğünü, buna karşılık daha çok para ödediğini dikkate alırsanız, vermediğiniz her TL, onun hayatında daha büyük bir cehennemin kapısını açıyor demektir.
İkinci kritik nokta ne? Reel sektörün maliyetlerini yansıtmaması... Zam yapılmamasından talepleri bu. Yani insanların maliyetlerini yok sayıp, onların erimesini umursamadan, giderleri kabullenmeksizin yok olmalarına yol açıyorlar.
Zaten bir tarafta halkın satın alma gücü kalmadığı için tam anlamıyla maliyetlerini yansıtamayan reel sektör söz konusuyken, böyle bir ortamda fırsatçı aramak kasa ile raf arasında gidip gelen bir temaşadan başka bir şey değildir.
Raf ili kasa arasında denetleme yapmanıza zaten gerek yok. Çünkü Tüketici Kanunu’na göre farklılık varsa, raftaki fiyat geçerlidir. Daha temelde tüm dağıtım kanalı zincirini incelemeye ise yürekleri yetmiyor; zira araştırırlarsa, maliyetleri ve bilhassa kamunun vergiden, mecburi yol kullanımına kadar zorlamalarını görecekler.
Peki esnaftan maliyetini yansıtmayıp, adım adım erimesini bekleyen ekonomi yönetimi, acaba kamu uhdesindeki telekomünikasyon şirketinin yaptığı zamdan haberdar mı? Mesela yazlık internet diye bir kavram var.
Üç ay boyunca internet alırsınız ve bir bedel ödersiniz, ardından kapanır. Geçen yıl 3 ay için toplam fatura bedeli neydi? 24 Mbps için 352 TL... Peki bu sene istenen rakam ne? 900 TL... O da kazanılmış haktan dolayı...
Yazlık internet kavramının içinden 3 ayı çıkarmışlar, en az 6 aylık internet satıyorlar ve o da toplamda 3 bin TL’ye yakın bir fatura önünüze koyuyor. Şimdi 352’den 900 TL’ye giden faturada enflasyon kaç oluyor?
Şimşek önce kamu uhdesindeki kurumları toparlasın, sonra vatandaşın boğazına ve esnafın kazandığı üç kuruşa odaklansın. Bu kafayla enflasyon düşmez. Rakam düşer; Bakan düşer ama enflasyon düşmez.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR