Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Şehrin sınırı neresi?

26 Şubat 2020 - 20:07

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, ülkedeki tüm metropoller için yatay yapılaşmayı öngördüklerini ve bunun için de sanayilerin şehrin dışına taşınacağını söyledi. Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Ama sadece hoş geliyor.

Elbette Türkiye’de sanayinin ülke geneline yayılması, her ile istihdam ve kalkınmayı da beraberinde getirmesi en ideali. Her ne kadar bu açıklamayı yapması gereken tek başına Çevre ve Şehircilik Bakanı olmaması gerekse de, yemin etsen kimsenin itiraz edemeyeceği şeyleri söylemek adetten oldu.

Lakin bu aşamada pek hoşlanmıyorlar olsalar da bazı soruları sormak gerekiyor. Mesela dikey yapılaşmaya gidilirken kriteriniz neydi ki, yatay yapılaşmaya giderken kriteriniz ikna edici olsun? Yine önemli bir soru; şehrin sınırı neresi?

Çünkü 80’li yılların sonuna doğru yapılan hamleyle, sonraki yıllarda küçük ya da büyük sanayi işletmeleri şehrin dışına taşınmıştı. Hatta piyasaları parçalayarak büyük bir hata yapılmasına rağmen taşınmıştı. Şimdi diyorsunuz ki, şehrin içinde kaldı?

Sanayi kuruluşları çaktırmadan şehrin içine doğru ilerlemediğine göre, şehirleşmeyle ilgili bir problem var demektir. Bir işletmenin yerinden taşınması öyle kolay bir operasyon değildir. 10 sene sonra yeniden ‘hadi gidin’ denilmeyeceğinin garantisi var mı?

 

Çünkü yatay yapılaşma öngörüldüğüne göre şehrin büyütülmesi esas alınıyor. Peki kırsal nüfusu azaltıp, şehir nüfusunu yükseltmekle övünen bir iktidar olarak sizce de ortaya bir problem çıkmıyor mu?

İşletmeleri özellikle büyük metropollerden taşıdık. Ama uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle nüfusta büyük bir kayma oldu. Şimdi bu işletmeleri taşırsak, buradaki insanlar nerede çalışacak? İşletmeler gönderildikleri yerde çalışacak insanı nereden bulacak?

Hemen teşvik cevabı gelecek ama geçerliliği yok. Mesela bu uygulama hangi esaslar üzerinden yapılacak? Türkiye’de illerin, beldelerin, sektörel ve bölgesel envanteri var mı? Hangi yörenin hangi üretim konusunda avantajlı olduğunu bilip, buna göre bir teşvik sistemi uyguluyor muyuz? Hayır...

Yıllardır şehir bazında, bölge bazında ya da son olarak sektör bazında verilen teşvikler sonuç getirdi mi? Getiremez. Bilimsel hesabı ve gerçekliği olmadan, yap boz tahtasına döndürülmüş bir teşvik sistemiyle ne sonuç gelir; ne de buna para yeter. Elimizdeki tek sonuç; teşvik edilenin komşu ilinin batması oldu. Mesela cazibe merkezleri uygulaması neden terk edildi biliyor muyuz? Soran bile olmadı.

O yüzden işletmelerin şehir ya da bölge değiştirmesi için, öncelikle metropollere yönlendirilen nüfusun geri dönüşünü sağlayacak politikalar geliştirmek gerekiyor. Aksi takdirde sonuç vermediği gibi, zorlamayla yapılırsa da, birinin işgücü açığına, diğerinin de işsizliğine neden olunur.

Şimdi tekrar soralım: Şehrin sınırı neresi ve reel sektörden ne anlıyoruz? Zira bu bir proje bankacılığını da gerektirir. Oysa 2019 yılı proje finansmanı verilen alanlara bakıyoruz. 439 milyar TL verilmiş. Desteklerde neredeyse tamamen kamu finanse edilmiş, inşaata özel önem verilip yüzde 10 ayrılmış.

Peki diğerleri ne olmuş? Geriye kalan tüm sektörlerden proje finansman payı toplamda yüzde 18... Yani Türkiye’nin bütün sektörleri iki inşaat sektörü etmemiş. Yine soralım: Ne sonuç alınmış? İnşaat sektörünün hali ortada, kamu projelerinde de halen üzerine para ödemeye devam ediyoruz.

Elbette ekonomik kalkınmanın ülkenin geneline yayılması gerekir. Ama bunun kriteri inşaat yapabilmek için alan boşaltma değil, hesap, kitap, akıl ve bilim olmalıdır. Yoksa bu yol yine çıkmaz sokağa gider.

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum