Kemal Sunal’ın 1977 yapımı bir filmi vardır. O filme adını da veren karakter Sakar Şakir, miras kalan ve amcası tarafından işletilen bakkaliye dükkânına el koyar. Amcası yokken satış yapmaya başlar.
Mahallenin uyanıklarından biri gelip veresiye defterini satın almak ister. Sakar Şakir de kiloyla defteri 50 TL’ye satar ve geldiğinde de amcasına ne kadar büyük bir satış gerçekleştirdiğini anlatır. Oysa 50 TL kazanıp, 50 bin TL kaybetmiştir.
Her filmi hiciv ve bu toplumu anlatan gerçeklerle dolu olan Kemal Sunal’un bu performansından yola çıkarak bir soru sormamız gerekiyor: Önemli olan satış mı, para kazanmak mı?
Yeni kabinede de Başbakan Yardımcılığı görevini tekrar üstlenen Mehmet Şimşek bir fuar açılışında başarının anahtarının ihracat yapıp yapmadığınız olduğunu söyledi. Ben de aynı fikirdeyim. Fakat söylem eksik. Bugün firmalar pazarlarını kaybetmemek adına ve her şeye rağmen ihracata devam ediyorsa, içeride de yok canlarıyla ortalama 18 ay vadeyle mal satıyorsa, bunu görmezden gelemezsiniz.
Mukayese yapalım. 2005 yılında resmi verilere göre Türkiye’nin ihracatı 73,5 milyar dolar. Dış ticaret açığı ise yaklaşık 43 milyar dolar. Kilogram başına düşen kazanç ise 1,09 dolar.
2017 Haziran ayı itibariyle 12 aylık dilimde ihracatımızın ulaştığı seviye 147,3 milyar dolar. Dış ticaret açığı ise yine Haziran itibariyle 12 aylık dilimde 58,8 milyar dolar. Şu an Türkiye’nin ihracatta kilogram başına kazancı 1,37 dolar.
Demek ki son 12 senede ihracatımız neredeyse yüzde 100, dış ticaret açığımız yaklaşık yüzde 35 arttı. Elbette ihracattaki yükselişi küçümsememek lazım. Fakat bu kadar büyük bir artışa rağmen kilogram bazında kazancımızdaki artış sadece yüzde 19, yani 26 cent.
Bakın İSO ikinci 500 firmayı açıkladı. İhracatçı KOBİ’lerden oluşan bu grubu anlatan rapordaki şu ifade çok önemli: “…İkinci 500 verilerine baktığımızda; dış pazarlarda genişleme sürecine girmiş olan ve görece olarak sermaye birikimleri daha sınırlı kalan KOBİ’lerimizin, ekonomik yavaşlamalardan daha çok etkilendiğini görmekteyiz.
Yine İSO 500’e göre KOBİ ölçekli şirketlerin yer aldığı İkinci 500 şirketlerinin kârlılık rasyolarında da, mali dalgalanmaların etkisiyle düşüşler görülüyor. İSO 500’de olduğu gibi İSO İkinci 500’de de mali borçlarda ve ödenen faizlerde ciddi artışlar yaşandığını görüyoruz. Finansman maliyetleri, İkinci 500’de de şirket kârlılıkları üzerinde olumsuz etkisini sürdürüyor. Ölçek büyütmek, rekabetçiliğini arttırmak ve pazarını genişletmek için büyük çaplı yatırımlara ihtiyacı olan ve sermaye birikimi nispeten sınırlı olan KOBİ’ler açısından kurlardaki yükseliş ve yüksek faiz ortamı, hiç kuşkusuz, dev şirketlere kıyasla daha zorlayıcıdır…”
Yani durum ‘sat da nasıl satarsan sat durumu’ değil. Mali yapılarının güçsüzlüğü açık ve bankaların da bilanço yetersizlikleri ya da önceden kullanılan kredileri nedeniyle bu firmalara yeni finansman sunmaları mümkün gözükmüyor.
O zaman Sakar Şakir’in veresiye defterini satmakla övünmek yerine, istihdamdan üretime kadar kritik rolde olan bu kesime özel bir proje uygulanması gerekiyor.
Rakip zannettiğimiz, oysa dünya ekonomisindeki ağırlığına bakıldığında yanından geçemediğimiz Çin, açıkladığı yeni sanayi stratejisinde 4. Sanayi devrimine uyum gösteren değil, inovatif projeleri destekleyerek yöneten olmaya soyunurken, bizim de biraz lafın ötesine geçen eylemlere imza atmamız gerekiyor.
Mesela ben devletin saçma sapan teşvik sistemleri uygulamak yerine, bir risk sermaye şirketi yapılanması kurarak, buradaki kaynağı proje bazlı sunması gerektiğini düşünüyorum. Elbette yine belli bir planlama içerisinde.
Önerim şu: Kamunun uzmanlar tarafından hak eden projelere ortak olması, finansmanı sağlaması, yönetimden pazarlamaya gerekli destekleri verirken, başarılı olmaya paralel özel sektörden payını çekerek, ayakları üzerinde duramayan firmaların sunacağı diğer projelere yönelmesini öneriyorum. Yani risk sermaye şirketi ya da melek yatırımcı olsun.
Böylece hem kıt kaynakları etkin kullanacağız, hem doğru işlere para yatıracağız, hem de satış kadar katma değer de elde eden ihracat faaliyetine imza atacağız. Aksi takdirde küçümsemiyorum hatta alkışlıyorum ama, salt satmakla övüneceksek, onu Sakar Şakir de yapıyor.
FACEBOOK YORUMLAR